Ülkemizde son dönemde yaşanılan olayları tek bir kelime ile anlatmak mümkün; “çürümüşlük!”

Maalesef durum bu…

Bunu sadece kamu ya da siyaset olarak ele alırsak yanlış yaparız..

Toplumsal bir çürümüşlükle karşı karşıyayız…

Başta biz toplum fertleri olmak üzere, seçtiğimiz siyasetçi de, onun liyakat aramadan atadığı bürokrat da, destekleyip bir makam verdiğimiz sivil toplum örgütü lideri ya da sendikacı da, hatta takip ettiğimiz kimi basın mensupları da… Topyekun bir çürümüşlükle  karşı karşıyayız..

Elbette yularda özetlediğim meslek gruplarının içerisinde layıkıyla iş yapan insanlar da vardır ama ben genelden bahsediyorum…

Sahte reçete, sahte diploma, rüşvet, geçmişte bakanlık, vekillik yapmış isimler, bürokratlar… “Vay be” deyip bu insanları suçluyoruz ama bizlerin verdiği oylarla bu işleri yaptıklarını atlıyoruz mesela…

“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” mottosuyla yaşıyoruz hayatı..  Biz nemalanmasak da  çevremizde dönem alengirli işleri görüp ses etmiyoruz.. Haliyle aslında bunun bir parçası oluyoruz!..

Kamuda bir dairede hizmet almak için gelen bir vatandaşa ‘kahve içtiği için, bakla ayıkladığı için, örgü yaptığı için ya da keyifsiz olduğundan’ bakmayan, işlemini yapmayan bir memurun ne farkı var sahte diplomayla daha fazla para kazanandan?

Liyakat ilkesi es geçilerek, tamamen ahbap çavuş ilişkileri çerçevesinde kamuda üst düzey makama atanan bir kişi tanıdıksa, “işim düşer” diyerek tepki göstermek yerine tebrik mesajı göndermiyor muyuz?

O kadar çok örnek var ki?..

Hepimiz bu düzenin yaratılmasında suçluyuz diye düşünüyorum..

Bu çürümüş düzenin ortaya çıkmasında her birimizin payı olsa da aslında hiç birimiz mutlu değiliz.. Ama birileri bunu değiştirmek için bir adım attı mı hemen mevcut statükonun korunması noktasında kalkanlarımızı açıyoruz..

İşte en somut örnek; kimi doktor ve eczacının kurduğu ve bizlerin vergileri ile oluşan kamu maliyesini bir soğan gibi soydukları skandal değil midir?.. şimdi yavaş yavaş gündemden düşüyor.. Orada da ilgili sivil toplum örgütleri deyim yerindeyse temiz eller operasyonu olan bu durumu sahiplenip, çürük elmaları temizlemeye destek verecekken, siyasi suçlayarak aslında sürecin ilerlemesinden duydukları rahatsızlık ayan beyan görünmüyor mu?

İşte bu nedenle tümümüz suçluyuz..

Şimdi sahte diploma skandalı yaşanıyor.. Sanki yeniymişçesine tepkiler veriyoruz. Oysa yıllardır var olan bir anormali… Bu da elbette birkaç haftaya geçecek ve bir başka skandalın pimi çekilecek..

Çünkü çürümüşlük artık hat safhadadır!..

O zaman cesaretle bu düzeni değiştirmek gerekir, ama nasıl?

Bence en başta bunu halk olarak bizlerin talep etmesi gerekir.. Ama mertçe, içtenlikle!.. “Benden başlamasın, bak şurada neler yapıyorlar”  diyerek atılan her adımın durdurulma çabasıyla bu sistem değişmez!..

Öncelikle toplum samimi olacak.. Samimiyetini bir genel seçimde ortaya koyacak.. Yepyeni kadrolar bu çürümüş düzenin değişmesi için irade gösterdiğinde toplum da bunun arkasında olacak.. Ancak bu şekilde bir değişim yaşanabilir..

Ama açıkçası bu satırların yazarı olarak bunun ütopik bir düşünce olduğunu üzülerek söylüyorum!..

Çünkü herkesin tuttuğu bir köşe var ve her ne kadar düzenden mutsuz olsa da o köşeciği kaptırmamak için sinip kalıyor..

Hal böyleyken de bir değişim asla mümkün değildir…

Oysa içinde bulunduğumuz ortam oldukça kötü… “Daha ne kadar kötü olabilir ki?” sorusunu sormaktan kendimi alamıyorum.. Buna rağmen değişimin ayak seslerini duyamıyorsak burada tek sorumlu biziz!