Domates hormonluymuş,

Üzüm zehirli,

Tavuk iğneliymiş ,

Salatalık GDO’lu…

Eti, sütü, ekmeği ayrı bir hikaye…

İçtiğimiz su, soluduğumuz hava bile kuşkulu…

Gazete “düzenin” sözcüsüymüş,

TV, “sahibinin” sesi,

Radyoda çalan müzik bile enstrümanlarla çalınmıyormuş,

Alışık olduğumuz grip bile grip değilmiş eskisi gibi…

Daha bunlar ne!...

Siyaset halk için, bizim için değilmiş,

Komutanlar, yatağımızda rahatça uyumamızı gerektirecek kadar güvenilir de değilmiş,

Tuttuğumuz takım, takım bile değilmiş,

Her şey mi bozuk, her şey mi sahte, her şey mi göründüğü gibi değil be kardeşim…

Profesör, gazeteci, bürokrat, işadamı…

Her şey mi kuşkulu…

Ya aşklar, ya arkadaşlıklar, ya…! ya….!

Kimin işine geliyor, kim sebepleniyor bu yaratılan “itibarsız” düzenden…

Tevekkeli değil içim patlarcasına sıkılıyor gün be gün…

Ozanın dediği gibi umalım ki “kanadı” göçmen buluta takılmış olsun turnanın…

Çünkü gerçekten her şey yenik düşüyor zamana ve biz büyüdükçe de çocuklarımızın önüne çıkamayacak kadar “leş gibi oluyor” bu dünya…

Yüreğine sağlık Murathan Mungan, dileyelim ki yaralı, uçamaz dediğimiz telli turna,

Bir gün kanadını bu “göçmen” kara bulutlardan kurtarır ve dönüp geliverir, konuverir bir an önce yurduna…

Yoksa!...