Tülin Berova yazdı...
Bir deli kuyuya bir taş atar, kırk akıllı çıkaramaz. Bu eski söz, bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde içinde yaşadığımız atmosferi anlatmak için hâlâ en yerinde tespitlerden biridir. Küçük bir ada toplumu olduğumuz için söylenen her söz, yazılan her cümle çok daha hızlı yayılır ve çok daha derin izler bırakır. Sosyal medyanın hızı ve erişilebilirliği bu etkiyi katlayarak büyütmüştür. Kulaktan kulağa dolaşan söylentiler çoğu zaman gerçek gibi kabul edilip toplumda ciddi huzursuzluklara yol açmaktadır. Bu yüzden dilin ve aktarılan bilginin sorumluluğu her zamankinden daha ağırdır.
Memleketimizde her sabah işine gidip akşam evine ekmek götüren, çocuğu için ter döken binlerce insan vardır. Toplumun ayakta kalması için sorumluluk üstlenen, yük alan, gayret gösteren insanlar vardır. Buna rağmen bazı çevreler sanki hiç emek verilmiyormuş gibi sürekli karamsarlık pompalamayı tercih etmektedir. Yapılan işi görmezden gelmek bir duruş değildir. Sürekli hata arayıp başarıyı yok saymak iyi niyetle açıklanamaz.
Eleştiri elbette sağlıklı bir toplumun vazgeçilmez unsurudur. Ancak eleştiri ile yıpratma arasındaki çizgi zaman zaman belirsizleşmektedir. Bilerek veya sorumsuzca yapılan paylaşımlar yalnızca isimleri değil, o isimlerin ardındaki aileleri de doğrudan etkilemektedir. Sosyal medyada hızla yayılan iddialar çoğu zaman doğruluğu araştırılmadan gerçek kabul edilmekte, telafisi güç yaralar açmaktadır. Bu süreçten çocuklar, eşler, anne-babalar da payını almaktadır.
Her başlığın bir zamanı, bir zemini, bir dili vardır. Bilgiler doğru süzgeçten geçirilmediğinde gerçek ile söylenti arasındaki çizgi kolayca silikleşir. Bu yüzden gelişmeleri değerlendirirken serinkanlılığı korumak, söylenen sözün topluma nasıl yansıyacağını hesaba katmak büyük önem taşır. Aceleyle kurulan cümleler niyetinden bağımsız olarak karşılık bulabilir.
Hayat kusursuzluk üzerine kurulmaz. Yanlış da olur, eksik de yaşanır. Asıl belirleyici olan bu durumlar karşısında sergilenen tutumdur. Sertlik ve kırgınlık kalıcı çözüm üretmez. Güven zedelendiğinde insanlar birbirinden uzaklaşır, ortak duygular zayıflar. Toplumu ayakta tutan en güçlü bağ, birbirine duyulan güvendir. Bu bağ zayıfladığında ortaya çıkan boşluk herkesi etkiler.
Son yıllarda ülkemizde yapılan yatırımlar, altyapı hamleleri, mali disiplin adımları ve kamu düzenini koruma çabaları göz ardı edilmemelidir. Bütün bu gayretin arkasında masa başında değil, sahada ter döken insanlar vardır. Bu emeği yok sayan her söz kuyuya atılan yeni bir taştır.
Sözün etkisi küçümsenmemelidir. Bir cümle bir aileyi aylarca huzursuz edebilir. Bir söylenti yılların emeğini gölgeleyebilir. Bu yüzden yazanların ve paylaşanların sorumluluğu daha da artmıştır. Umutsuzluk yayarak ülke sevilmez. Felaket diliyle toplum ayağa kalkmaz.
Kuzey Kıbrıs’ta herkes birbirinin ailesini tanır, çocuğunu bilir. Bu yüzden söylenen her söz kat kat ağırdır. Bir anlık öfkeyle kurulan cümle yıllarca silinmeyen izler bırakabilir.
Bugün ihtiyacımız olan şey sağduyudur. Emek verene saygıdır. Yapılanı görme iradesidir. Çünkü bir toplum yalnızca eleştiriyle ayakta kalmaz; güvenle ayakta kalır, ortak sorumluluk duygusuyla güçlenir.
Bir deli kuyuya bir taş atar, kırk akıllı çıkaramaz sözü boş yere söylenmemiştir. Asıl mesele taşı kuyudan çıkarmak kadar, o taşı atan aklın da sağlığına kavuşmasıdır.