Yunanistan’da göreve başladığım ilk yıldı 1991… Türk-Yunan ilişkilerinin oldukça gergin ve de belirsiz olduğu dönemlerdi…

Türkiye Büyükelçiliği ve çalışanları da hiç şüphe yok ki, ülkedeki en az diğer tüm Türk soylular kadar tedirgin ve huzursuzdu… Dönemin Büyükelçisi Gündüz Aktan, tüm o gerginlikler arasında görevini başarıyla tamamlayıp Türkiye’de dönmüş, yerine Büyükelçilik Müsteşarı Deniz Bölükbaşı, Maslahatgüzar olarak geçmişti…

Tarihler 16 Temmuz 1991’i gösterdiğinde ise, tüm Atina’yı sarsan korkunç bir patlama oldu… Park halindeki boş bir araca doldurulan patlayıcılar, Maslahatgüzar Bölükbaşı’nın aracı yanından geçtiği sırada parlatıldı. Patlayıcıların yüklü olduğu araçtan sadece iki tekerlek kaldı, gerisi yüzlerce metre uzaklara savruldu... Dev bir krater oluştu sokağın ortasında… Bir kilometre çapındaki alanda, neredeyse tüm evlerin camları kırıldı… Bölükbaşı’nın aracının zırhlı olması tam anlamıyla hayat kurtardı… Ağır yaralı olarak Ankara’ya getirildi ve tedavisi yapıldı…

Aslında bu patlama, çok iyi algılamasak da bir başlangıçtı… Aradan üç aydan az bir zaman geçti ve bu kez Bölükbaşı kadar şanslı olamadı Basın Ataşe Yardımcısı Çetin Görgü…

Çetin’in üçüncü yılıydı Atina’da… Çetin ile çok önceden, Ankara’da, 4 yıl önce tanışmıştık…

Atina’da ben 26, Çetin ise 28 yaşlarındaydık… Bekar hayatından bunalan Çetin, çok ani bir şekilde evlenmeye karar verdi o yıl… Pakoğlu ailesinin kızı Müjgan’a abayı yakmıştı… Nikâh işlemlerini çabucak halletti Ankara’da… Düğün yapıldı… Gelinin annesi meşhur Papatya grubundandı… Bu nedenle de nikâh şahitliğini dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın eşi Semra Özal yaptı. Nikâh sonrasında Semra Hanım, “Benim yeğenimle evleniyorsun, artık sen de bizim damadımızsın” deyince gazetelerde de haber olmaktan kaçamadı... Hatta manşetlerde, ‘Reis-i Cumhur’un damadı’ diye tanıtıldı Çetin… Yunan basınından da bu ayrıntılar kaçmadı… Çetin, eşiyle balayı sonrası birlikte birkaç hafta sonra Atina’ya döndü.

Henüz 33 günlük evliydi… 7 Ekim 1991 sabahı erkenden uyandı Çetin, eşini uyandırmaya kıyamadı ve bir not yazıp, bıraktı… “Çok güzel uyuyordun, kıyamadım sana. Akşama görüşürüz”… Evinden çıkıp arabasına bindi… O sırada iki kişi arabanın yanına gelerek susturucu takılmış tabancayla tam dokuz el ateş etti Çetin’e… Kanlar içinde kalan Çetin’in bir eli arabanın kapısında asılı kaldı, tüm bu olanlara isyan edercesine…

Ve tarihler 29 Haziran 1994’ü gösterdiğinde apar topar Büyükelçilik’e davet edildim... Dönemin Büyükelçisi Hüseyin Çelem, gerginliği tırmandırmaya dönük istihbarat aldıklarını, bir suikast olasılığının bulunduğunu ve bir an önce Yunanistan’dan ayrılmam gerektiğini söyledi bana…

Bir sonraki günü beklemeden arabamla İstanbul’a gitmek üzere yola çıktım… 1200 kilometreyi, iki kez benzin almak dışında durmadan tamamladım… Aradan 5 gün geçmeden, 4 Temmuz 1994 günü Büyükelçi Çelem’e gelen istihbarat doğru çıktı… Bu kez hedef, Büyükelçilik 1. Katibi Haluk Sipahioğlu’dur. Atina’da aynı sokakta oturduğumuz Sipahioğlu ile zaman zaman aynı araçla şehir merkezine gittiğimiz de çok olmuştu… Haluk Abi, Büyükelçiliğe gitmek üzere aracına biner ve sokaktan çıktığı sırada kurşun yağmuruna tutulur… Saldırının hemen sonrasındaysa, 17 Kasım terör örgütü, “Kıbrıs'tan Türk askeri çekilinceye kadar saldırılarımıza devam edeceğiz” açıklamasını yapar…

Bu olaydan sonra Haluk Abi’nin cenazesi için son kez Atina’ya gittim ve naaşı ile birlikte aynı uçakla yine son kez Atina’dan ayrıldım… Çetin’in vurulduğu yerde defalarca gözyaşı döktüm, Haluk Abi ile belki de aynı kaderi paylaşabileceğimizi, hem o son uçak yolculuğunda, hem de yıllarca çok düşündüm… İşte böyle bir yerdi Atina benim için… Şimdi bunları durup dururken neden yazdığımı merak ediyorsunuzdur!...

Emekli Büyükelçi Deniz Bölükbaşı'nın "Dışişleri İskelesi" adlı kitabı Doğan Kitap'tan yayınlandı da ondan aklıma geldi tüm bu yazdıklarım…

Kitabında, "Dışişlerindeki görev yıllarında hasbelkader önemli süreçlerin ve müzakerelerin içinde bulundum" diyen Bölükbaşı, Yunanistan'la ilişkilere, Ege gizli müzakere sürecine, Batı Trakya Türk azınlığına ve de Kıbrıs konusuna kadar birçok konuya yer ayırmış…

Eminim yakın tarih ve dış ilişkilere en ufak bir ilgi duyan herkes, benim kadar ilgi ve merakla beklemiştir bu kitabı. Bir solukta okumak da büyük bir keyif olacak…