Tülin Berova yazdı...

2025 yılı birkaç gün sonra geride kalacak. Bu yıl bize çok şey söyledi, bazı hakikatleri de daha yüksek sesle hatırlattı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yaşananları değerlendirirken okları yanlış yere çevirmemek gerekir. Bu ülkede gazetecilik yapan, mesleğini onurla sürdüren, kalemiyle sorumluluk taşıyan insanları hedef almak ne adildir ne de doğrudur. Asıl sorun, gazetecilik kisvesi altında sosyal medya üzerinden algı üretmeye çalışan, denetimsiz, sorumsuz ve çoğu zaman ahlaki sınır tanımayan bir anlayışın normalleştirilmiş olmasıdır.

2025 boyunca yaşananlar çok açık bir gerçeği göstermiştir. Her paylaşım haber değildir ve her yüksek ses hakikat anlamına gelmez. Sosyal medya artık bilgi üretmenin değil dikkat çekmenin alanı haline gelmiştir. Bu mecralarda haber yaptığını iddia eden birçok kişi doğruluktan uzak, sorumluluktan yoksun ve itibarsızlaştırma odaklı bir dil kullanmaktadır. Bu yaklaşım ne basın özgürlüğüyle ne de ifade hürriyetiyle açıklanabilir.

Daha vahimi ise bu dili kullananların arasında eğitimli kişilerin de bulunmasıdır. Akademik unvanlara sahip, meslek sahibi ya da toplumsal etkisi olan bazı isimler sosyal medya hesaplarını karamsarlık, öfke ve umutsuzluk üzerine kurmaktadır. Eleştiri adı altında yapılan paylaşımlar çoğu zaman saygı sınırlarını aşmakta ve kişisel saldırıya dönüşmektedir. Oysa eleştiri sorumluluk ister, seviye ister, vicdan ister.

Bir avukatı eleştirirken bir gün adalet karşısında bir hakime muhtaç olunabileceği unutulmamalıdır. Bir doktoru eleştirirken ise o hekimin bir gün insanın gözbebeklerine bakarak şifa vermeye çalışacağı gerçeği akılda tutulmalıdır. Rabbim kimseyi sağlıkla sınamasın ama o hekimlerin ve hakimlerin yüzüne bakacak vicdanı da eksik etmesin. Bu hatırlatma meslekleri savunmaktan öte insanlığın ortak ahlakını koruma çağrısıdır.

İtibarsızlaştırma 2025 yılının en sık başvurulan yöntemlerinden biri olmuştur. Kişiler, kurumlar ve aileler hedef alınmış, gerçekle bağı olmayan ithamlarla bir algı inşa edilmeye çalışılmıştır. Oysa emeğiyle ayakta duran, topluma karşı sorumluluk taşıyan insanlar sosyal medya linçleriyle tanımlanamaz. İtibar uzun yıllarda inşa edilir ve birkaç paylaşımda yıkılmaz.

Medyanın gerçek temsilcileriyle sosyal medya figürlerini aynı kefeye koymak büyük bir haksızlıktır. Gazetecilik kaynakla, emekle, editoryal süzgeçle ve etikle yapılır. Beğeni sayısıyla ya da hakaret diliyle değil. 2026 yılına girerken bu ayrımı net biçimde yapmak hem basının hem toplumun ortak sorumluluğudur.

Bir diğer ciddi sorun ise haber kanallarının ve dijital mecraların sürekli karamsarlık üzerinden yayın yapmasıdır. Felaket diliyle açılan yayınlar toplumu psikolojik olarak yormaktadır. Oysa yeni bir yıla girerken toplumun korkuyla değil akılla, umutla ve çözüm iradesiyle buluşması gerekir.

Benim kanaatim nettir. Eleştiri gereklidir ancak karamsarlık bulaşıcıdır. Umutsuzluk üretmek kolaydır, sorumluluk almak zordur. Toplumun bugün ihtiyacı olan şey bağıran sesler değil aklıselim bir duruştur. Gürültü çoktur ama sağduyu hâlâ en güçlü dirençtir.

30 Aralık 2025 günü okuduğunuz bu yazım yılın son köşe yazısıdır. Okuyucularımıza ve bu gazetenin sizlere ulaşmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyor, 2026 yılının ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Hoş geldin 2026 diyerek tüm basın emekçilerinin yeni yılını içtenlikle kutluyorum.