Türkiye asrın felaketini yaşadı…

11 ilde yıkım…

50 binin üzerinde ölüm…

On binlerce ev yok olup gitti..

13 milyon insanın yaşadığı travma…

Milyarlarca Türk Liralık bir fatura…

Geriye kalan acı, gözyaşı, yıkım…

Ve çadır hayatı…   

Böylesi bir tablo karşısında Ekonomik ve Mali İşbirliği Protokolü’nü düşünmek bencillikti bence…

Hatta daha da ileri gidip bu sütunda “Ben olsam Türkiye’den para istemeye utanırdım” diye yazdım…

Ama bunca olumsuzluk arasında Başbakan Ünal Üstel’i Ankara’ya davet ediyorlar ve O’na “KKTC’ye yönelik taahhüdümüz neyse yerine getireceğiz, yatırımlar durmayacak” diyorlar…

Ve daha bu sözler tazeyken, ülkemize gelip 9 milyar 500 milyon TL’lik kaynağı sağlayacak 2023 Ekonomik ve Mali İşbirliği Protokolü’nü imzalıyorlar…

İçerisinde neler yok ki? Maliyeye sıcak para, bir türlü tamamlanamayan hastanelerimiz bitirilmesi, Karpaz bölgesine yeni bir sağlık ocağı, dahası çok ihtiyaç duyulan 500 yataklı Yeni Lefkoşa Hastanesi’nin yapımı için ihale sürecinin başlatılması… 26 yeni okul projesi…

Mevcut okulların bakım ve onarımı…   

E-Devlete geçiş için gerekli kaynak, E-sigorta sistemi ile Türkiye’deki sağlık sisteminden yararlanma şansı, yeni sanayi bölgesi, mevcut sanayi bölgesindeki alt yapı sorunun çözümü için kaynak, çok kötü durumdaki yollarımızın yenilenmesi, elektronik kavşak sistemleri, Anamur’dan ayağımıza kadar getirilen hayat suyunun sulama amacıyla da kullanılması için yapılacak yatırımlar, Sağlık Bakanlığı’nın eksikliğini hissettiği tıbbı cihazlar, Cumhurbaşkanlığı ve Meclis Başkanlığı binalarının yapımı, olası bir deprem için hazırlık, sivil savunma ve itfaiyemizin güçlendirilmesi…

Yetmedi…   

Bugünkü ekonomik ortamda evlenip başını sokacak bir daire alamayan gençlerimiz için sosyal konut projesi…

Ve tabi ki enerji sorunumuz…

40 yıldır çözemediğimiz ve bugünlerde yine “Yaz aylarında elektriksiz kalabiliriz” söylemleri ile endişelenmeye başladığımız noktada Anavatan devreye giriyor…

“ASELSAN Enerji Arz Güvenliğine Yönelik Orta Gerilim SCADA ve Depolama Projesi” ile KKTC enerji arz güvenliği sağlanacak. Tüm bunları Türkiye Cumhuriyeti yapacak..

Binlerce kez teşekkür ediyoruz…   

Basın toplantısını dinlerken bunca yıkım içerisinde Türkiye’nin gönül zenginliği karşısında duygulandım, sevindim…

Ama Alayköy’deki sanayi bölgesinde yaşanan lağım suyu sorununu bile Türkiye’ye havale etmek zorunda kalmamıza o derece üzüldüm! Ve yine ayni noktaya geldim…   

Biz ne yapıyoruz arkadaşlar? Kendi kendimizle yüzleşecek miyiz? Böyle bir niyetimiz var mı? Sayın Ünal Üstel konuşmasında “Ülkemizin, tıpkı diğer dünya devletleri gibi, kendi ayakları üzerinde duran, özgür biçimde ve güven içinde yaşanan, kalkınmış bir devlet haline getirmek istiyorsak, rasyonel akıldan kopmadan, popülizm yapmadan, sürdürülebilir ekonomi için gerekli tüm koşulları yaratmalıyız” dedi ya...

İşte ben de tam o noktadan soruyorum işte..

O koşulları yaratmak için ne yapıyorsunuz, ne yapıyoruz? Artık somut olarak ortaya konulmalı, bu devletin yapısal dönüşümü için sözde kalmayacak, icraata dönüşecek adımları atmalıyız! Lağım sorunumuz bile protokole giriyorsa sözün bittiği yerdeyiz sanırım!