Aytuğ Türkkan'ın köşe yazısı...

Genelde makalelerimde başlık olarak soru sormam ama belki daha fazla dikkat çeker diye düşünerek bugünlük böyle olsun istedim…

   Soru gayet açık, ben de en kısa yoldan cevabımı verip, beni bu cevabı vermeye iten nedenleri sıralamaya çalışacağım.

   Rum Yönetimi ve onlara destek veren başta Yunanistan olmak üzere AB ülkeleri, BM Güvenlik Konseyi üyesi ülkeler ve batılı bir çok devlet ciddi bir baskı yaptı ve Kıbrıs sorunuyla ilgili yaprak dahi kıpırdama şansı olmayan bir dönemde bayan María Ángela Holguín Cuellar’ın atanmasını sağladı.

   Bu atamanın Kıbrıs sorununun çözülmesi çalışmalarıyla uzaktan yakından alakası yoktu. Bu atamanın tek nedeni; KKTC’nin tanıtılmasına yönelik yürünen yolun önünü en kolay yoldan tıkamaktır! Tek gerekçe budur, gerisi lafü-güzahtır!

   Neden mi? Anlatalım efendim..

   Birleşmiş Milletler’in 77’nci genel kurulundaki konuşmasında Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “KKTC’nin tanınması” talebini ortaya koyması ve ardından yaşanan gelişmeler Rumları oldukça telaşa sokmuştur.

   Her ne kadar iç kamuoyunda biz Türk Devleti Teşkilatı’ndaki muazzam gelişmelere burun kıvırıyor, küçümsüyor olsak da, Rum Yönetimi kendilerince ‘tehlike’nin farkındadır ve o günden beridir tüm güçleriyle KKTC’nin her alanda önünü tıkamak için canla başla çalışıyorlar.

   Türkiye’nin bu noktada kararlı olduğunu görüp, KKTC’nin Türk Devleti Teşkilatı’nda gözlemci üye kabul edilmesiyle karşı karşıya kalan Rum Yönetimi, resmen panik yapmıştı. Gözlemci üyelik sonrasında Azerbaycan ile KKTC arasındaki seviyenin en üst düzeye çıkması, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın Azerbaycan’a davet edilmesi burada Devlet Başkanı Aliyev ile sıcak ve samimi bir görüşme yapması.  Yine Tatar’ın Kırgızistan Cumhurbaşkanı ile görüşmesi Rum Yönetimini ciddi şekilde rahatsız etti. Bunu zaten Rum basınında sıklıkla okuduk. İşte bu noktada Rum lider Nikos Hristodulidis bu gelişmelerin önüne geçmek için hem AB ülkelerine, hem BM’ye hem de ne kadar kendisine yakın batılı ülke varsa gidip “Kıbrıs’ta bir şekilde görüşme sürecini başlatmaları” gerektiğini anlattı. Bu girişimlerde ortak bir zeminin olmadığını bile bile BM temsilcisi atanması kararı üretti.

   Bu karar ile ortaya konacak argüman gayet basittir, çok kısa bir süre içerisinde Rum basınında okuyacaksınız ama ben şimdiden yazayım.. “Adada iki tarafı çözüm için bir masa etrafına toplamaya çalışan bir temsilci varken nasıl olur da Türkiye, KKTC’nin tanıtılması için faaliyet yürütür?” şikayeti yapılarak tanıtmaya yönelik sürecin önünü kesmeyi hedefliyorlar.

   Belli ki batıdan Türkiye’ye de bu konuda ciddi baskılar yapıldı ve nihayetinde Bayan Cuellar’ın ataması gerçekleşti.

   Biz Türk tarafı olarak atanan şahsın sadece Genel Sekretere sorumlu olması ve sadece görüşme için “zemin var mı, yok mu” yoklaması yapma görevi olduğunu kabul edip 6 aylık bir sürede çalışma yapmasına onay vermiş olsak da, Rum yönetimi ve BM emin olun bu süreci uzatmak için ellerinden geleni yapacaktır.

   Tek hedefleri, Kıbrıs Türklerini masaya hapsetmek ve KKTC’nin kendi yolunda ilerlemesinin önünün kesilmesinin sağlanmasıdır.

   Rumlar zaten bizimle devlet yönetimini kesinlikle paylaşmayacaktır. Bunu her zirvede kanıtladılar ama bir yandan da çözüm istiyor gibi görünüp olası bir tanınmanın da önüne geçmeyi hedefliyorlar.

   Bu atama ile şu anda Rum lider kendi iç kamuoyuna karşı da elini güçlendirdi. Ama bu atamanın bir sonuç vermeyeceğini yaşayıp göreceğiz.

   Temennim KKTC’nin tanıtılması çalışmalarına bu atamayla birlikte pranga vurulmamasıdır, yaşayıp göreceğiz!