İyi ki Allah şaşırttı da, UBP’de isyan başlatan koltukçular vesilesiyle halkımız gerek UBP’deki hastalıklı yapı, gerekse bu partinin kurduğu çarpık siyasi sistemin anomalilerini bir kez daha tespit etme olanağı buldu.

Bu yüzden insanlarımızın bu mürailere “müteşekkir olmaları” gerekmektedir.

Bizler TV ekranlarından, gazete sütunlarından, KKTC’ndeki adaletsiz, acımasız rejim ve iktidarlarını ne kadar anlatmaya çalışırsak çalışalım…

Toplum bilfiil tanık olmadıkça kokuşmuş sistemin politik figürlerinin kişisel ikbal ve koltuk uğruna neler yapabileceklerine… Sizin söyledikleriniz, yazdıklarınız, anlattıklarınız bir süre sonra etkisini kaybedebiliyor.

Hele de seçim yaklaştıkça dağıtılmaya başlanan avantalarla gerçekleşmeyecek sözler bugüne kadar halkımızın önemli bir bölümünün “başını döndürebiliyordu.”

Şimdi ise umarım koltuk etrafında döndürek olanların bu tavırları, seçmenimizin başının da uçan daireler gibi dönmesine neden olur, dengesini kaybettirir ve kafayı çarpınca kendine gelmesine yol açar. Tabii kafayı çatlatmadan…

Baksanıza… İsyancı mürailerin dertlerinin sadece koltuk ve kişisel ikbal olduğu anlaşıldı ya kamuoyunda…

Ağız değiştirmeye çalışıyorlar şimdi… İşin içine “değişim” ve “bu ülkeye hizmet” gibi, bugüne kadar akıllarından dahi geçmeyen laflar sokuşturmaya çalışarak, negatif imajlarını düzeltmeye çalışıyorlar. Sanki düne kadar bulundukları makam koltuklarında değişim yapmak ellerinde değilmiş gibi… Üstelik “Bakanlık dağılımında haksızlık olduğunu” isyanın ilk günlerinde kendileri söylememiş miydi?

Gazetelerde öne çıkan birtakım görüntülerden bunların aslında “vatan ve hizmet sevdalısı” kişiler değil, “koltuk ve kişisel ikbal sevdalısı” figürler ve kendilerini her zaman belirli bir “güç odağı” için kullandıracak “kırbaçlar” oldukları artık anlaşılmıştır.

O kırbaçlar ki, UBP’nin her kurultayında birilerinin sırtında şaklayarak, sonunda halkı da yara bere içinde bırakan bir zihniyetin siyasi infaz timi olarak kullanılmışlardır hep…

Bunlara inanacak kaç geri zekâlı kaldı ki bu toplumda?

Bilemem… Kısmet olur da bir erken seçim olursa sandıkta göreceğiz bu çağda kaç tane sersem oy çıkacağını…

* * *

Şimdi… Öyle anlaşılıyor ki İrsen Bey bunların “restine rest” demekten çekinmiyor.

Keşke önceden partisi içindeki “Kırımlı Girayların” üzerine gidebilseydi… Parti Başkanlığı uğruna “elini verdiklerinin” sonunda kolunu almaya çalışacaklarını görebilseydi.

Bu satırların yazarı vaktiyle, Başkanlığı sırasında Tahsin Bey’i de bugün yine devrede olan “Kırımlı Giraylar” konusunda çok uyarmıştı.

Bunların “sessiz” durur gibi görünmelerine karşın, “aportta beklediklerini” ve ağalarının bir komutuyla olanca güçleriyle kendisine saldıracaklarını az mı yazdık söyledik?

Ne ki bu uyarılarımız kurşun gibi acı sözlerle bize geri dönmüştü o günlerde… Tabii “Kırımlı Girayların” kurşunları da Tahsin Bey’e…

Biz o acı sözleri yuttuk ama bizim uyarılarımızın ne kadar doğru olduğu gerçeği bugün bile hazmedilemiyor ne yazık ki…

Mühim değil… Biz doğruyu söyleriz, varsın birileri bizi istedikleri gibi takdim etmeye, diğer yandan da Tahsin Bey aleyhine dedikodu üreten gazetecilerle raks etmeye devam etsinler… Allah yollarını açık eylesin…

* * *

İrsen Bey’den söz ediyorduk.

İrsen Bey bugün için isyancı müraileri bir ölçüde geriletecek olsa bile, bu durum geçici olacaktır. “Giraylar” o partide kaldıkları ve makam tuttukları sürece susmuş görünecekler ama “uygun bir zeminde” yeniden saldırıya geçeceklerdir. Hem de bu sefer daha fazla “Girayı” da arkalarına alarak…

Bu bakımdan beş yıl önce yine “Kırımlı Girayların” komplolarına karşı Tahsin Bey’i uyardığım bir yazımda;

Genel Başkan bir yol ayırımındadır… Kendisine karşı isyan bayrağı açılmıştır… Bu durumda seçenekleri de bellidir… Ya tasfiye, ya da tahliye…”

Aynı şeyi bugün İrsen Bey için de söylüyorum:

- Bir isyanla karşı karşıyasınız ve arkalarında belirli bir güç odağı var… Ya siz tasfiye edilmeden, örgütlerden başlayarak ciddi bir tasfiye hareketine girişeceksiniz, ya da bulunduğunuz makamı tahliye etmek durumunda kalacaksınız…

Başbakan bu arada “erken seçim” kozunu da terk etmemelidir.

Yakın geçmiş, bu uyarılarımız ve çözümlemelerimizin kulak arkası edildiği noktada neler olduğunun acı deneyimleriyle doludur.