Başbakan İrsen Küçük ABD’de;

Adeta Kıbrıs konusundaki “müzakereciymiş” gibi temaslar yapıyor, demeçler veriyor, birtakım değerlendirmelerde bulunuyor.

Bunu daha ayrıntılı biçimde değerlendireceğiz yazının içinde...

Gerçek şu ki;

Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın ömrünü verdiği Kıbrıs sorunundaki engin deneyim ve otoritesi nedeniyle uzunca bir süre Sağ kesimde hiçbir siyasi fazla öne atılmadı.

Hatta hiç atılmadı...

İstekli de olmadılar çok...

Dönemin Türkiye iktidarları da büyük güven duydukları Denktaş’ın dışında herhangi bir isimle yakın mesaiye girmediler, herşeyi ona sorup kendileri için gerekli arkaplan bilgilerini, malzemeyi de, katkıyı da ondan aldılar büyük ölçüde...

Gelmiş geçmiş bütün Sağ iktidarlar da böylece;

Nasıl olsa Kıbrıs konusunu yürüten Denktaş var, biz içe dönük oynayalım” anlayışının dışına çıkmadılar, bundan çok da şikayetçi olmadılar.

Hatta ve hatta;

Çeşitli dönemlerde önemli karşı karşıya gelişler ve ciddi seçim rekabetinin de yaşandığı Denktaş-Eroğlu anlaşmazlığı bile;

Kıbrıs konusuyla ilgili görüş ayrılığından değil;

Ülke yönetimine, içteki duruma ilişkin siyasi mülahazalardan kaynaklanmaktaydı büyük ölçüde...

Neyse ama...

Sağ kesimde Kıbrıs konusunu Cumhurbaşkanı Denktaş’ın domine etmesi nedeniyle;

Sağı domine eden isimler de bu noktada derin çözümlemeler yapma ve gelişmeleri ayrıntılı bir şekilde sıkı takip etme noktasından uzak kaldılar.

Kim ne derse desin...

Bugünkü Cumhurbaşkanı Eroğlu da;

Daha çok iç siyaset “uzmanıdır”, dış politika ve Kıbrıs konusunda siyasi yaşamı boyunca etkili bir profil çizmemiştir.

UBP’nin iktidarda bulunduğu uzun yıllar boyunca da;

Denktaş’ın uzman olduğu bu alanda onun söylediklerinden farklı birşey söylememiştir.

Kıbrıs konusunda Türk tarafının izlediği politikanın seyrini değiştirebilecek veya ona katkıda bulunabilecek esaslı değerlendirmelerde de bulunmamıştır.

Liderliğini yaptığı partisinden destek istendiğinde de;

Sadece “gerekeni yapmıştır”...

Özellikle Annan Planı’nın gündeme geldiği dönemde “hayır” kampanyası yürüterek...

O kadar...

...

Şimdi... Başbakan Küçük’ün UBP’deki güç kavgasıyla, neredeyse tümüyle iç siyasete dönük söylemlerinin dışında;

ABD’den gelen Kıbrıs odaklı açıklamalarla söyleşileri “garip” karşılandı Kuzey Kıbrıs kamuoyunda...

Öyle ya... İrsen Bey de daha çok “iç siyasette uzman” politikacı profili çizdi hep Cumhurbaşkanı Eroğlu gibi...

Toplum alışık değil demek Başbakan’ın bu tür değerlendirmelerine...

E ama siyasi yaşamında Kıbrıs konusu çok da meşgul olduğu bir alan olmamasına rağmen, Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun gün gelip o makama seçilerek müzakare masasında Türk tarafının “görüşmecisi” olmasına da alışık değildi.

Ancak Kıbrıs konusundaki siyasi ortam ve o günlerde Ankara’daki iktidarın Kıbrıs politikasında – strateji değişikliği olmasa bile – söylem değişikliği içine girmesiyle;

Derviş Bey de hiç “alışık olmadığı bir konuda görüşme yapar pozisyona” geldi, önceleri tutuk bir görüntü vermesine karşın;

Ekibinin de katkılarıyla ve Kıbrıs konusunda üç aşağı beş yukarı kendi politikasına uygun bir çerçeve içerisinde daha çok konuşmaya başladı.

Alıştı yani...

Hatta konferanslar bile verir hale geldi.

Masada kendinden önceki Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat gibi çözüm konusunda çok hevesli, proaktif, inisiyatif alan dinamik bir politika izlemiyor ama şimdilik Ankara’nın da belirlediği bir çerçeve içinde götürüyor bir şekilde görevini...

Kaldı ki İrsen Bey’in;

Aileden, soyadından da gelen, Kıbrıs sorunuyla daha içli dışlı bir yaşam öyküsü söz konusu...

Bu yüzden Kıbrıs konulu söylemleri de sürpriz olmamalı aslında...

Esas sürpriz olan ise;

Kuzey Kıbrıs kamuoyu ve medyasında da dikkat çekici bir şekilde;

Müzakarelerde görüşmeci olan Cumhurbaşkanı’nın değil de;

Başbakanın ABD’ye götürülerek, özellikle Kıbrıs sorunu ağırlıklı bir görüşme ve temas trafiğinin içine alınmasıydı.

Vardır bu işin bir hikmeti” yollu söylemlerle, Başbakan Küçük’ün önümüzdeki dönem Ankara yönetimi tarafından “Cumhurbaşkanlığı için düşünüldüğü” şeklinde yayın ve kulisler de haliyle artmış oldu.

Ankara’daki iktidarın şimdiden böyle bir “tercih” yapıp yapmadığı meselesi halen bir miktar daha değerlendirmeye muhtaç bir konu...

Lakin daha önce de yazmıştım...

Türkiye’nin mevcut hükümeti;

Yılsonuna kadar Kıbrıs sorununun çözümü konusunda birtakım somut ilerlemeler beklediği şu dönemde;

Kuzey Kıbrıs’ta iktidarda bulunan UBP’nin başında da;

Bu gelişmelere “takoz koyma” ihtimali, “Saray”ın desteklediği ekipten çok daha az olan bir siyasi liderin olmasını “tercih ettiği” açık...

Hatta demiştim ki;

“Kıbrıs sorununun çözümü yolunda uluslararasında hızlanan gelişmeler ve diplomatik hareketlilik, bir çözüm planı veya taslağını da beraberinde getirirse eğer, bu tür şartlarda UBP’de ‘hayır’ kampanyası örgütlemeyecek veya ‘sıkıntı yaratmayacak’ bir Genel Başkanın bulunması Türkiye’deki iktidar için çok önemli, ayrıca bu yüzden de UBP kurultayında İrsen Bey’e çok büyük destek verdiler”...

Belki evet, mevcut Cumhurbaşkanı da;

Kıbrıs konusunda çözüm için çok istekli olmamasına rağmen, elinde büyük bir parti teşkilatının gücünün dizginlerinin bulunmadığını da göz önüne alırsak, kendisine çizilen çerçevenin pek dışına çıkmaz.

Lakin UBP’de kendine bağlı bir ekibin yönetimi alması halinde, çözüm angajmanına yeniden güçlü bir şekilde vurgu yapmakta olan Ankara yönetiminin UBP ile ilgili ‘bazı sıkıntılar’ yaşama riski de artabilecekti.

Oysa kabul edelim ki, İrsen Bey liderliğindeki bir UBP’de;

Partinin geleneksel “hayırcı” duruşuna rağmen, herşey daha rahat “ayar edilebilir” icabında bir çözüm konusunda da...

...

Bu yüzden Cumhurbaşkanının değil de;

Başbakanın ABD gezisine alınması ve Kıbrıs konusuyla ilgili bir temas ve demeç trafiğine dahil edilmesi;

Önümüzdeki günlerde Kıbrıs konusunda KKTC hükümetinin de daha aktif ve hatta müzakere sürecine de bir şekilde müdahil olabileceği bir sürecin başlangıcının sinyalleri olabilir.

Dediğim gibi... Belki Ankara hükümetinin şu anda Başbakan Küçük ile ilgili olarak bir sonraki seçimde Cumhurbaşkanı olması noktasında henüz belirli bir angajmanı yok...

Lakin onu Kıbrıs sorununun çözümüyle ilgili ivme kazanan ve daha da kazanacak olan süreçte daha aktif, daha etkili ve daha inisiyatif sahibi olarak görmek istedikleri anlaşılıyor.

O hassas süreçte olası riskleri minimuma indirmek istiyorlar anlayacağınız...

Haa... İrsen Bey kendi iradesiyle o hızla Cumhurbaşkanlığına da aday olur mu, onu ayrıca tartışır ve değerlendiririz çünkü çözüm konjonktürünün domine ettiği bir dönemde buna uygun başka adaylar da değerlendirmeye alınabilir haliyle...

Neyse ne... Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun değil de, Başbakan Küçük’ün Kıbrıs konusu ağırlıklı programların yer aldığı ABD seferine dahil edilmesinin ve adeta bir “müzakereci” edasıyla bu konuda değerlendirmeler yapmasının;

Elbette bir “hikmeti” vardır...

Olmaması düşünülemezdi.

Lakin bu “hikmetin” ardındaki “motivasyonu” üç aşağı beş yukarı tahmin etmemize rağmen;

Somut olarak ne olduğunu öğrenmemiz için Başbakanın dönmesini ve önümüzdeki birkaç ay içerisindeki gelişmeleri de biraz bekleyip takip etmemiz gerekecek sanırım...