Bir ada düşünün…

Dört bir yanı denizlerle çevrili, güvenlik açısından korunması en kolay olması gereken yer. Ama bugün bakıyoruz ki, bu adaya giriş çıkış sanki bir pazar yerine uğramak kadar kolay.

Kimin geldiği belli değil, hangi niyetle adım attığı belli değil. Kontrol desen kağıt üzerinde, güvenlik desen göstermelik. İşin en acı tarafı da bu durumun herkesin gözünün önünde yaşanması.

Kapısı Açık Bir Ada

Adanın her köşesi, birilerinin kolayca sızabileceği açık kapılarla dolu. Pasaportsuz, vizesiz, sorgusuz… İnsan geliyor, yerleşiyor, iş buluyor, iş kuruyor. Peki kim denetliyor? Kim kontrol ediyor? Kim bu adanın güvenliği ve düzeni için sorumluluk alıyor?

“Ne kolay geliyorlar bu adaya…” derken aslında şunu soruyoruz:

Bir ada devleti, kendi kapılarını bu kadar mı sahipsiz bırakır?

Tehlike Göz Göre Göre Geliyor

Plansız göç, kontrolsüz girişler sadece ekonomik dengeyi bozmuyor. Sosyal yapıyı da, güvenliği de, kimliği de tehdit ediyor. Kimin nereden geldiğini bilmediğimiz insanlar. Ne amaçla burada olduklarını anlamadığımız topluluklar. Yarın güvenlik riski yaratabilecek bilinmezlikler… Bütün bunlar, “önlem alınmadı” denilemeyecek kadar açık ve ortada.

Sessizlik Çığlığa Dönüşmeden

Yetkililer bu tabloya karşı “görmezden gelme” siyaseti güdüyor olabilir. Ama unutmayalım: sessizlik, sorunları yok etmez, yalnızca büyütür. Bugün adaya kolayca girenler, yarın ada halkının yaşamını zorlaştırabilir. İşte o zaman “Keşke zamanında önlem alınsaydı” demenin faydası olmayacak.

Ne kolay geliyorlar bu adaya…

Ama asıl kolaylık, yetkililerin görmezden gelmesinde.

Bu ada, birilerinin rastgele gelip yerleşeceği sahipsiz bir toprak parçası değil. Burası bizim evimiz. Ve evini korumak, her toplumun en doğal hakkı.