Öncelikle “Afrika” gazetesine ve orada görev yapan meslektaşlarımıza yönelik silahlı saldırıdan dolayı, gazetenin yönetim kademesinden başlamak üzere, tüm yazarlarına ve gazeteci arkadaşlarımıza geçmiş olsun diyorum…

Tabii tüm basın-yayın camiamızla, hoşgörüyle dokunmuş bir toplumsal geleneğe sahip halkımıza da…

Yeter mi, bir “geçmiş olsun” demekle bu türden olaylar ve gazetecilerin karşı karşıya olduğu tehditler biter mi?

Üzgünüm, çünkü memleketin gidişatı, “geçmiş olsun” demekle gelecek olan nice benzeri saldırıları savuşturma açısından hiç de umut vadetmiyor.

Herşey kötüye gidiyor. Basın-yayın da dahil, toplum bir şekilde terörize edilip bir tarafa sinmeye ve pasifizme itiliyor her geçen gün…

Dünkü makalesinde Genel Yayın Yönetmenimiz Rasıh Reşat şunları yazıyordu:

“… Bu noktada ‘korkardım’ demek doğru değil artık. ‘Korkardım’ değil, korkuyorum. Ben de hasbelkader bir gazete yönetiyorum. Ben ve arkadaşlarım yanlış gördüklerimizi yazıyor, zaman zaman bu yanlışlıkları yapanların, yaptıranların ayağına basıyoruz. Yarın benim kapıma birilerinin gelmeyeceği ne malum?”

Rasıh Reşat şunları da ekliyor sözlerine:

“… Hangi tür yazılara ne gibi cezalar kesilir? Hangi haberler ölümle cezalandırılır bu skalada, hiç bilmiyoruz… Dediğim gibi ben de korkuyorum artık. Hatta herkes korkmalı. İçinden geleni söylemekten çekinmeyen, yazan, çizen insanlar korkmalı”…

Durum aslında çok ciddi bir güvenlik sorunuyla karşı karşıya bulunduğumuzun da resmi…

Kontrolsüz bir nüfus… Kontrollerin – siyasi otoritenin gerekli yasal düzenlemeleri ısrarla yapmaması nedeniyle - bir şekilde yetersiz kaldığı ve sadece kimlik kartıyla giriş-çıkışların yapıldığı deniz ve hava limanları…

Bu tür durumlar karşısında “dışarıya çıkmasınlar elin geri zekâlıları” diyen hükümetin bir Bakanı…

Afrika” gazetesinin çalışanları da dışarıda değildi aslında saldırıya uğradıklarında…

Sadece gazeteye gelmek için evlerinden dışarıya çıkmışlar, çalıştıkları ortamın dört duvarı arasına sığınmışlardı. Ama işte kurşun geldi, onları dışarıda olmadıkları ortamda da buldu.

Şimdi aynı Sayın Bakanın derhal, “bu ülkenin giriş-çıkış kapılarında alınması gereken sıkı önlem ve kontrollerden hiç söz etmeyerek” bir basın toplantısı düzenleyip, bu kez yüksek sesle;

Arkadaşlar, beni yanlış anladınız, ‘dışarıya çıkmasın elin geri zekâlıları’ derken aslında işleri için bile dışarıya çıkmasınlar, işyerlerine de gitmesinler elin geri zekâlıları’ demek istemiştim” desin ve bu konuda kendisinin bulduğu “muhteşem tedbir” türünün kapsamını kamuoyuna yeniden duyursun…

Geçenlerde ben de “artık dışarıya çıkmak istemiyorum” diye yazmış, dışarıda insanları bekleyen tehditleri sıralamıştım.

Öyle ya… Bakan Bey de, dışarıda toplumu bitirmekte olan çarpık yapıyı demek bir yerde kabul ediyor ki, kendi “tedbir” anlayışını öneriyordu bir basın toplantısında “fısıldayarak”…

Biz de, artık “ileri zekâ” olduğumuzu düşünmeye başlamıştık, mecbur kalmadıkça dışarıya çıkmamayı tercih ederek… İşyerlerimize bile gitmememiz gerekiyor herhalde artık…

Öyle ya… “Afrika” çalışanları, açık havada, dışarıda değil, kendi çalışma ortamlarında kurşuna muhatap olmadılar mı?

Şimdi ne yapacağız Sayın Bakan, bizi aydınlatın…

Rasıh Reşat, “yarın benim kapıma birilerinin gelmeyeceği ne malum?” diye soruyor ve korktuğunu “medya efeliğine” başvurmadan söylüyor. Ben de korkuyorum. Diğer gazeteci arkadaşlar da elbette…

Ve artık bütünüyle bir toplum da…

Ne yapalım yani, evlerimizin, işyerlerimizin etrafını bubi tuzakları, derin su hendekleri ve ağır makinalı silahlarla mı teçhiz edelim?

Bir “ileri zekâlı” çıksın ve söylesin…

* * *

Bazı konularda polis örgütümüze fazla çullanmamamız ve onu yıpratmamamız gerektiğini hep söylerim.

İşte Afrika’ya kurşun olayında dakikalarla ifade edilen çok kısa bir sürede olayın failini ele geçirdi Lefkoşa Polis Müdürlüğü ekipleri…

Başta Polis Genel Müdürlüğü olmak üzere, Lefkoşa Polisini büyük bir yetenek, özveri, disiplin ve başarıyla yöneten Müdür Pervin Gürler Hanımefendi ve polislerini yürekten kutlarım.

Polisin eksiği de varsa bunun sebebi, polisimizi daha da güçlendirip yetkilendirmeyen ve kontrolsüz kaçak nüfusun önünü almak istemeyen sivil otoritenin(!) yasal düzenlemeler açısından sergilediği acizlik ve el altından her bir olumsuzluğu polise yıkma gayretleridir. Bundan hiç kuşkunuz olmasın…

- - - - -