Tülin Berova yazdı…
Kıbrıs’ta artan temas trafiği, uzun süredir çözülemeyen meselenin yeniden ve daha dikkatli biçimde ele alınması gerektiğini gösteriyor. Sayın Erhürman’ın ilk görüşmede sunduğu on maddelik teknik iş birliği paketi; geçişlerin sadeleştirilmesi, kapıların artırılması ve iletişim kanallarının düzenlenmesi gibi başlıklarla günlük yaşamı doğrudan etkileyebilecek niteliktedir. Bu öneriler, toplumlar arası ilişkinin daha pratik ve doğrudan bir zeminde ilerlemesine katkı sağlayabilir. Ancak Kıbrıs meselesi yalnızca teknik adımlarla çözülebilecek bir konu değildir. Adadaki barış düzeni 1974’ten bu yana istikrar içinde sürmektedir ve çözüm arayışlarının bu temel gerçeklikten kopmaması gerekmektedir. Bu nedenle, slogan düzeyinde kalan yaklaşımlar yerine gerçekçi, sürdürülebilir ve güven temelli bir perspektife ihtiyaç vardır.
Güney Kıbrıs siyasetinde kilisenin etkisi tarihsel bir olgu olarak varlığını sürdürmektedir. Bu durum, Rum liderliğinin güvenlik ve egemenlik konularında katı bir tutum benimsemesini de açıklamaktadır. Türk askerinin çekilmesi ve garantilerin kaldırılması yönündeki talepler, eşitlik zemininde bir çözüm arayışından çok tek taraflı üstünlük arzusunu yansıtmaktadır. Böyle bir atmosferde müzakerelerin sağlıklı biçimde ilerlemesi pek mümkün görünmemektedir.
Sayın Erhürman’ın önerileri arasında karma evlilik çocuklarına kimlik ve geçiş hakkı tanınması maddesi, insani açıdan son derece değerlidir. Ancak Güney’in uzun süredir sürdürdüğü demografik hassasiyet nedeniyle bu konuda olumlu bir karşılık verme ihtimali zayıftır. İlk görüşmede gündeme gelmesi dikkat çekici olsa da uygulamaya geçmesi zaman alacaktır. Diplomasi çoğu zaman iyi niyetli girişimlerin olgunlaşmasını bekler. Bu nedenle, söz konusu önerinin gelecekte yalnızca bir vaat olarak kalmaması ve somut bir karşılık bulması temenni edilmektedir.
Türk tarafının çözüm yaklaşımı, genel hatlarıyla iki egemen devlet temelinde şekillenmektedir. Sayın Erhürman’ın seçim vaatlerinde dile getirdiği yaklaşım, Türkiye’nin dış politikasındaki net tavırla birebir örtüşmese de aynı paralellikte ilerleyeceği varsayımı kuvvetlidir. Türkiye’nin dış politikada duruşu nettir; adadaki güvenlik mimarisinin korunması, eşit statünün kabul edilmesi ve iki devletli çözüm anlayışının sürdürülmesi, kalıcı barışın ön koşulları olarak görülmektedir. Bu çerçeve, müzakere sürecine de yön verecek temel ilkeleri işaret etmektedir.
Rum tarafının kısa vadede köklü bir tutum değişikliğine gitmesi beklenmemelidir. Çözümün gerçekçi bir zeminde ilerleyebilmesi için karşılıklı güvenin tesis edilmesi, tarafların birbirini tanıyan bir diyalog dili kurmasına bağlıdır. Kıbrıs Türk halkı geçici kolaylıkları değil, kalıcı ve onurlu bir geleceği hedeflemektedir. Barış istemek kimlikten vazgeçmek değildir; müzakere etmek egemenliği zayıflatmak anlamına gelmez. Kalıcı çözüm ancak eşitliğin korunmasıyla mümkündür.
Güney’in lideri Nikos Christodoulides’in Türk askerinin çekilmesi ve garantörlüğün kaldırılması yönündeki açıklamaları, Kıbrıs’ın gerçekleriyle bağdaşmamaktadır. Altıncı Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman’ın bu söylemleri yok hükmünde değerlendirmesi, sürecin sınırlarını net biçimde ortaya koymuş ve Türk tarafının yaklaşımını olgun bir siyasal tavırla yansıtmıştır. Bu tutum kendisine ada siyasetinde dikkat çekici bir itibar kazandırmıştır.
Diplomatik hareketliliğin yoğunlaştığı bu dönemde gözler, 30 Kasım’da yapılacak CTP Genel Başkanlığı seçimine çevrilmiştir. AKEL’e yakınlığı farklı platformlarda dile getirilen Erkut Şahali’ye yönelik destek iddiaları da dikkate alındığında, kurultayın ortaya koyacağı yönelim şimdiden merak konusu olmuştur.