Tülin BEROVA Yazdı...
19 Ekim 2025 tarihinde Kıbrıs Türk halkı sandığa giderek bir kez daha iradesini ve tepkisini ortaya koydu. Sabahın erken saatlerinden gecenin geç vaktine kadar süren olgunluk, demokrasimizin kökleştiğini bir kez daha gösterdi. Ancak her seçim yalnızca bir kazananı değil, aynı zamanda bir ruh halini, bir toplumsal yönelişi de yansıtır. Bu seçim de tam anlamıyla seçmenin sandıktaki ruhunun aynası olmuştur.
Sandığa yansıyan tabloyu değerlendirirken rakamların soğuk yüzüne takılıp kalmamak gerekir. Bu seçimde katılım oranındaki düşüklük ve oy geçişlerinin yönü, halkın duygusal dalgalanmalarını açıkça ortaya koymaktadır. Kazanan aday Sayın Tufan Erhürman, seçime partisinin mührüyle girmiştir; ancak çıkan sonuç, partinin genel oy oranıyla tam olarak örtüşmemektedir. Bu da bize, ortada bir “parti zaferi”nden ziyade, tepkisel seçmen davranışlarının ve kırgınlıkların belirleyici olduğu bir tablo olduğunu göstermektedir.
Devletin kurumlarını ya da yürütülen politikaları hedef alan bir reddiyeden söz etmek doğru değildir. Aksine, bu tablo, halkın bir kısmının mesaj verme arayışıyla sandıkta farklı bir tercih ortaya koyduğunu göstermektedir. Bu, demokratik sürecin doğal bir yansımasıdır. Halk tepkisini sessizce gösterir, uyarısını olgunlukla yapar. Önemli olan, bu sessiz mesajları doğru okuyabilmektir.
Bu noktada en önemli görev, partilere ve siyaset kurumuna düşmektedir. Sandığa gitmeyen seçmen profili, hangi tabanlara mensup oldukları bilinen parti üyeleri ve YSK sonuç çizelgeleri üzerinden yapılacak detaylı analiz, gelecekte atılacak adımların yönünü belirleyecektir. Nerede hata yapıldığını, kimlerin kırıldığını, kimlerin tepkisel oy kullandığını anlamadan hiçbir siyasi değerlendirme sağlıklı olamaz. Bu analizler, yapılacak olan herhangi bir seçimde stratejilerin daha doğru belirlenmesi için yol gösterici olacaktır. Bilhassa CTP ‘de böyle bir analize daha çok ihtiyaç duymalıdır.
Bir diğer önemli husus da Türkiye Cumhuriyeti’nden gelen tebrik ve “hayırlı olsun” mesajlarıdır. Bu mesajlar, sürecin demokratik olgunlukla karşılandığının göstergesidir. Türkiye, Kıbrıs Türk halkının iradesine her zaman saygı duymuştur; fakat bu saygı, milli çizgiden sapılacağı anlamına gelmez. Ankara’dan yapılan açıklamalarda da açıkça görüldüğü üzere, Türkiye’nin Kıbrıs politikasında herhangi bir değişiklik söz konusu değildir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması” çağrısı hâlâ geçerliliğini korumaktadır. Aynı şekilde, Milli Güvenlik Kurulu kararlarında da vurgulandığı üzere, egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözüm vizyonu, Türkiye Cumhuriyeti’nin değişmez devlet politikasıdır. Bu, kişilerin değil, bir milletin iradesinin ifadesidir. Dolayısıyla Kıbrıs Türk halkı, bundan sonra da bu politik çizgiden uzaklaşmadan, Türkiye ile omuz omuza yürümeye devam edecektir.
Bu seçim sonuçları, bazıları için sürpriz, bazıları için beklenen bir tablo olabilir. Ancak asıl olan, bu sürecin devlet aklıyla ve milli bilinçle değerlendirilmesidir. Kıbrıs Türk halkı, kendi kaderini belirleme iradesine sahiptir; bu irade, Türkiye ile olan kardeşlik bağından güç almaktadır. Egemenliğimizin, kimliğimizin ve Doğu Akdeniz’deki varlığımızın temeli bu birlikteliktir. Çoğu seçmen de Türkiye dışında bir hareketi yeni seçilen Cumhurbaşkanının yapamayacağı düşüncesi ile oyunu tepkisel olarak kullanmıştır.
19 Ekim 2025 seçimleri bize bir kez daha gösterdi ki; Kıbrıs Türk halkı farklı fikirlerde olsa da ortak kader bilincinden kopmamıştır. Önemli olan, bu bilinci diri tutmak ve halkın beklentilerini doğru okumaktır. Çünkü bu seçim, bir bitiş değil, yeni bir muhasebenin başlangıcıdır.
Bu topraklarda irade sandıkla ölçülür, fakat yön milletin kalbinde belirlenir. O kalp Türkiye ile birlikte attığı sürece, Kıbrıs Türkü’nün yolu da istikameti de değişmez.