Tülin BEROVA Yazdı...
Cumhuriyet Meclisi Genel Kurulu’nda Tufan Erhürman’ın ettiği yemin, Kıbrıs Türk siyasetinde devlet geleneğinin ve anayasal düzenin önemini yeniden gündeme taşıdı. Anayasa’nın ilgili maddesine dayanan bu yemin, Cumhurbaşkanının yalnızca bir makama değil; devletin varlığına, bağımsızlığına ve sürekliliğine bağlılık sözü verdiğinin ifadesidir.
Yemin metninde yer alan “Devletin varlığını, bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü, halkın özgürlüğünü, güvenliğini ve refahını koruyacağıma; Anayasa’ya, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ilkelerine, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; milletin egemenliğinden ve halkın iradesinden ayrılmayacağıma, görevimi tarafsızlıkla yerine getireceğime namusum ve şerefim üzerine ant içerim” ifadeleri, bir protokolün ötesinde, devlet bilincinin ve anayasal sadakatin açık bir yansımasıdır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti parlamenter sistemle yönetilmektedir. Bu sistemde yasama, yürütme ve yargı erkleri birbirinden ayrıdır. Yasama yetkisi Cumhuriyet Meclisi’ne, yürütme yetkisi Bakanlar Kurulu’na, yargı yetkisi ise bağımsız mahkemelere aittir. Cumhurbaşkanı, bu erklerin üzerinde değil; devletin tarafsızlığını, sürekliliğini ve anayasal dengesini temsil eden bir konumdadır. Yetkileri Anayasa ile belirlenmiş, görev sınırları devletin istikrarını koruyacak biçimde tanımlanmıştır.
Bu nedenle Cumhurbaşkanlığı makamı, yürütmenin bir parçası değil; devletin devamlılığını sağlayan tarafsız bir denge unsurudur. Cumhurbaşkanı, seçimlere Cumhuriyetçi Türk Partisi adayı olarak katılmış olsa da, seçim sonrasında partiyle kurumsal bağını kesmiş ve Anayasa gereği tarafsız bir devlet başkanı olarak görevine başlamıştır. Bu durum, Cumhurbaşkanının parti içi süreçlerle ilişkisini sonlandırdığını; CTP’nin alacağı siyasi kararlarda duygusal ya da yönlendirici bir etkisinin bulunamayacağını açık biçimde ortaya koymaktadır.
Seçim sonrasında yapılan ilk Meclis oturumunda, CTP’nin kendi iç dengelerinde yaşadığı görüş ayrılıkları, Meclis kürsüsündeki agresif konuşmalara yansımıştır. Ancak bu durum, Cumhurbaşkanının değil, partinin kendi örgütsel yapısının sorumluluğundadır. Parlamenter sistemlerde siyasal denge, partilerin olgunluğu ve kurumların karşılıklı saygısı ile sağlanır.
Yemin metninde yer alan “halkın özgürlüğünü, güvenliğini ve refahını koruma” ifadesi, Cumhurbaşkanına yalnız dış politika değil, iç yönetim açısından da büyük bir sorumluluk yükler. Cumhurbaşkanı, devletin tarafsızlığını korurken toplumsal birlik ve güven ortamını da güçlendirmelidir.
Kıbrıs Türk halkı için mesele yalnızca bir yemin değildir. Bu yemin, devletin kurucu iradesine, şehitlik mertebesine ulaşanların fedakârlıklarına ve egemenlik bilincine dayanan bir sözleşmedir. Yeni Cumhurbaşkanının en önemli görevi, bu yemini bir formalite olarak değil; devletin varlığını, itibarını ve sürekliliğini koruyan bir taahhüt olarak yaşatmaktır.
Devletin ciddiyeti, tarafsızlığın kararlılıkla korunmasıyla güçlenir. Bu kararlılığın temeli ise Türkiye ile sürdürülen iş birliğinde yatmaktadır. Öncelikle dış politika, ardından ekonomik dayanışma ve sosyal hayatın dengesiyle bu bağ güçlenmelidir.
Türkiye’nin gerek Birleşmiş Milletler kürsüsünden, gerekse Milli Güvenlik Kurulu kararlarında vurguladığı “eşit egemen iki devlet” ilkesi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Meclisi’nde de oybirliğiyle kabul edilmiştir. Bu ilke, yalnızca bir diplomatik tez değil, Kıbrıs Türk halkının onuru, egemenliği ve geleceğine sahip çıkma iradesidir. Bu konuda atılmış her adım, ulusal duruşun bir yansıması; verilen her söz, geri adım atılamayacak bir devlet kararlılığının ifadesidir.