“500 milyon dolarlık kredimiz hazır!”

Türkiye’nin KKTC’ye göndereceği para, çeşitli medya organlarında bu tür başlıklarla müjdelendi.

500 milyon dolar “bizim” oluverdi. Sadece banknot olarak değil; duygusal olarak da… Anında aldık kabul ettik. İçimize sindirdik.

“Kendi ayakları üzerinde durabilen bir devlet” ve “kendi kendine yetebilen bir ekonomi” lafları unutuldu gitti. Yine taşıma suya sevinir olduk.

Ekonomi bilimi, “hiçbir ekonomi, dış yardımla yapısal istikrara kavuşturulamaz; aslolan üretim çarklarının dönmesidir” dediği halde yine günü kurtarmanın verdiği rahatlıkla gevşedik.

Televizyonlarda birkaç gündür, mutat yılbaşı öncesi söyleşileri yayınlanıyor. Mikrofon uzatılan her esnaf, her tezgâhtar ve her iş insanı “13’üncü maaşlar henüz ödenmediği için işler kesat” diyor.

Memur sayısı 20 bin dolayında. 30 binden fazla emekli var. Yani ülkede 13’üncü maaş alan insan sayısı, aile fertlerini de katınca kabaca 150 bin kişi civarında çıkıyor.

Çarşıyı hareketlendiren şey 13’üncü maaş olduğuna göre, en iyimser tahminle nüfusun diğer yarısı ekonominin figüranı durumunda. Memur 13’üncü maaşını alacak, alışverişe çıkacak, bu sayede memleketin diğer yarısı payına üç beş kuruş düşsün diye bekleşecek. Ekonomimiz budur!

Asgari ücretle dahi iş bulamayan işsizlerinse hepten boynu kopsun! Yeni bir ekonomi paradigmasına, üretim sahasını genişletmeye yarayacak köklü bir vizyon değişikliğine ne gerek var? 500 milyon “dolarımız” geldi ya… Neyimize yetmez?

Ekonomide yapısal hiçbir sorunu çözmeyen bu kredi ve hibe akışının, ayrıca neden olduğu politik ve sosyal yaralardan söz etmek bile gereksiz.

Siz “paramız geldi” dedikçe, karşıdakinin gözünde “besleme” oluyorsunuz! Taksicisinden başbakanına önüne gelen size sallayıp duruyor. Turist bile, garsona, şoföre kızmaya görsün; hemen “ay o kadar para gönderiyoruz size; bir düzelemediniz gitti” diye toptan fırça kaymaya başlıyor.

500 milyon dolar birilerinin işine yarayacak. Bu sayesinde Erdoğan “hayırsever”, Küçük “başarılı” sayılacak. Ayrıca kamu maliyesinin yükü hafiflediği için, geçimini hazineden sağlayan kesimleri “mutlu” günler bekliyor.

Peki ama bu para ile KKTC ekonomisi düze çıkabilecek mi? Devlet hazinesiyle “vergi mükellefi” olmak dışında hiçbir bağı olmayan insanların bu işten umması gereken fayda nedir? Yeni camiler, yeni devlet binaları, yeni partizan istihdamlar mı?

Keşke hükümetler Ankara’ya yardım talebi için gideceklerine “ürettiğimizi alın” demeye gitseler. Her yıl 300-500 milyonluk hibe anlaşmaları imzalanacağına, 300-500 milyonluk ihracat imkânı sağlansa…

Bu sayede hem üretim çarkları çalışır, istihdam olanakları artar hem de “onurlu” bir alışveriş ortamı tesis edilmiş olurdu.

500 milyon doların kısa sürede “baloncuk” gibi patlayıp yok olacağı kesin. Daha kalıcı bir çare düşünmenin zamanı daha gelmedi mi?