Kuzey Kıbrıs, uzun yıllar derin bir fikir yarılması içinde debelendi. Ülkenin geleceğine ilişkin düşüncelerde “siyasal birlik” sağlanamadı. Milliyetçilerle solcular birbirleriyle itişip durdular.

Bu ayrılık, Annan Planı’na gelindiğinde keskin bir hâl aldı. Saflar belirgin şekilde ayrıldı. Tartışmanın dozu iyice arttı. Bu dönemde sadece tezler değil duygular da çatıştı. Gerilim, “bu toplum artık asla birleşemez” dedirtecek düzeye tırmandı.

Referandumdan sonra ise, zaman, şaşırtıcı bir biçimde, “birleşme” lehine akmaya başladı. Çünkü yeni koşullar, hem yıllarca çözüm paradigmasını ödünsüz biçimde savunan Sol’u; hem de “bize ne dünyadan; kendi kabuğumuzda yaşarız” diyen Sağ’ı silkeledi. Sokak, çakılı siyasal söylemlere itibar etmemeye başladı. Böylece eski ezberler birden bire anlamını yitirdi.

Rauf Denktaş, derin düşünce yarılmasının önemli figürlerinden birisiydi. Özellikle referandum döneminde keskin bir propaganda yürütmüş ve dilini sertleştirmişti.

Bilhassa vefatından sonra, referandum neticesinde Denktaş’ın haklılığının ortaya çıktığına ilişkin yorumlar yoğunlaştı. Oysa Denktaş, halkı tarafından genellikle zaten “haklı” görülen bir siyasetçiydi. Yoksa yarım yüzyıl boyunca toplumuna liderlik edebilir miydi?

Denktaş’ın siyasetini tıkayan şey, küresel çağda “kapalı” yaşamaya isyan eden halkına bir çıkış yolu bulamamaktı. Bu sorun bugün de aşılabilmiş değil. Dolayısıyla Kıbrıslı Türkler’in, Denktaş’ın temsil ettiği siyasete dönüş yaptığını söylemek pek doğru sayılmaz.

Fakat şunu söylemek mümkün: Denktaş’ın vefatı, referandum döneminde birbirine kırılan kalpleri onardı. Yani toplumu duygusal olarak birleştirdi.

Toplumun, “düşünce” bakımından uçları terk edip, merkezde birleştiği söylenebilir. Bu durum, henüz siyasal bir formüle kavuşturulamamış olsa da, büyük önem taşıyor.

Fakat ihtilafların giderilmesinde sadece düşünsel ortaklaşma yeterli olmaz. Duygusal ortaklaşmaya da ihtiyaç var. Geçmişteki kavgalar, nedenleri ortadan kalktığında bile, eğer kırık kalpler tamir edilmezse yaşamaya devam edebilir.

Bugüne kadar İnönü Meydanı’ndaki mahşeri miting kalabalıklarından söz ediyorduk. Siyasal analiz yapmaya niyetlenen herkes, dünden itibaren bir de cenazeyi hesaba katmak zorunda.  

Kıbrıs Türk toplumu bu cenazede birleşti. Aynı duyguyu hissetti ve bir topluma yaraşır şekilde bu duygu etrafında ortaklaştı.

Türkiye’nin az yazan ama çok okunan yazarı, sığlığından mütevellit küstahlıklarına dün yenisini eklemiş. “Üç kuruş parayı bağımsızlığa tercih eden zihniyet nedeniyle defnedileceği yerin Türk toprağı olarak kalacağı meçhul olduğundan” Denktaş’ın Ankara’ya gömülmesini emretmiş.

Şimdi bu adama uzun uzun siyaset, tarih ve sosyoloji dersi vermeye kalkışanlarımız çıkabilir. Ya da en az kullandığı kelime sayısı kadar kıt olan dimağına tahkimat yapmaya yeltenenler… Kimse boşuna uğraşmasın. Bu tip adamlardan hiçbir şey olmaz. Çünkü “sınırları” müsait değil.

Biz kendi işimize bakalım… İnsani duyguları, “siyasal birliğe” harç yapmaya başlamış olmanın hazzını yaşayalım…