Her insanın yaşamında karşısına bazı fırsatlar çıkar. Kimimiz fırsatın önümüzde olduğunu fark eder ve balıklama dalarak o fırsatı başarıya dönüştürür. Kimimiz fırsat olduğunu fark eder ama o fırsatı kullanacak cesareti kendisinde bulamaz. Üçüncü guruptaki insanlar ise fırsatın ayaklarına kadar geldiğini fark etmeyip günlük yaşamlarına devam ederler. Bence en kötü gurup da bu fırsatın önlerinde olduğunu bile fark edemeyenlerdir.

          Her ülkenin tarihinde de bazı dönüm noktaları olur. Önceki paragrafta kişi bazında yazdığım fırsatın fark edilip edilmediği konusu aslında halklar için de geçerlidir. Bazen her şeyin çok kötü olduğu anlarda bile doğru yerde aramasını bilenler fırsatları yakalayabilirler. Örneğin Türkiye’de 1. Dünya Savaşı sonrası yaşananlar…

          Osmanlı İmparatorluğu her konuda ve her yönden abluka altına alınmış ve tüm dünya artık hem imparatorluğun sonuna gelindiği hem de Osmanlı dönemi sonrası Türk ulusunun artık en iyi ihtimal bir sömürge yaşamına boyun eğeceği konusunda fikir birliğinde idi. Ancak herkesin gördüğü ve kabul ettiği kara bulutların arasında bir fırsat olduğunu fark eden birisi vardı. Mustafa Kemal, sadece o kara bulutların arasında ulusu için bir fırsatın da olduğunu fark etmekle kalmadı, bu fırsata inancını tüm Anadolu insanına da aşıladı. Bunu yaparken karşısına dikilip onu çılgınlıkla suçlayanlar olmadı mı? Tabi ki oldu ancak O ve arkadaşları artık bu fırsatı kullanıp yepyeni bir devleti ve yönetim şeklini hak eden Türk ulusunu ayağa kaldırmışlardı. Sonuç Türkiye Cumhuriyeti oldu…

          Ayni şekilde okyanuslar ötesinde, bugün Amerika Birleşik Devletleri olarak anılan eski İngiliz sömürgesinde, durum çok kötü bir hal almıştı. Kral George’un “yeni dünyadaki” temsilcileri oradaki halkı müthiş bir baskı altına almışlardı. Yargı sistemi adaletsizdi. Vergi sistemi deseniz tam bir rezalet olarak adlandırabilirdi. Nitekim aniden artırılan çay vergileri artık bardağı taşıran son damla oldu ve Boston’da “Boston çay partisi” diye anılan Kral’a karşı ilk başkaldırı Boston limanındaki çay yüklü bir geminin tüm yükü denize atılmak suretiyle ayaklanma başlamış oldu. Aynen Anadolu’da olduğu gibi Amerikan halkının liderleri kendilerini çılgınlıkla itham edenlere aldırmayarak doğru olanı yaptılar ve o kötü günlerde aslında bir fırsatın da gizli olduğunu fark ederek halklarını özgürlüğe ve demokrasiye kavuşturdular.

          Bugün KKTC’de ve etrafında kara bulutlar dolaşıyor. İktidardaki UBP bir yılı aşkın bir zamandır ülkeyi yönetmek yerine kurultay saçmalığı ile delegelerle, mahkemelerle uğraşıyor. Parti içi demokrasinin yok edilmesi durumu 8 milletvekilinin istifa ederek DP-Ulusal Güçler’e katılmasına kadar götürdü. Seçim yaklaşınca da azınlığa düşmesine rağmen İrsen Küçük hükümetince müdür atamaları ve yandaşlara kıyaklar artmış görünüyor. Ana muhalefet partisi CTP de içten birkaç parçaya bölünmüş durumda. Hatta bu guruplaşmanın getirdiği başkanlık çekişmesi hükümeti düşürüp 29 Eylülde seçime gitme yerine İrsen Küçük hükümetine koltuk değneği olmayı bile getirdi.

          AB Maraşı Rumlara verin diyor. Rumlar bana istediğimi vermezseniz Türkiye AB’ye hiçbir zaman üye olamayacak diyor. ABD siz anlaşamadığınıza göre ben gelip sizi anlaştırırım, sonra da hidrokarbon yataklarınızı beraber değerlendiririz diyor. BM tam Rum ağzı ile konuşup Anastasiades’in söylediklerini tekrarlıyor. Kıbrıs Türk halkı ise artık yönetim şeklinden de ambargolardan da bıkmış bir durumda.

          Aslında bu kadar kötü gelişmenin arasında bir fırsat var. Yaklaşan seçimlerden bahsediyorum. Halkımız daha iyi yönetilmeyi hak ettiğini fark etmeli ve bu doğrultuda oy vermeli. Vermeli ki Anavatan’ın bize gönderdiği onca para çar-çur edilmesin. Doğru kullanılan bir devlet yapısı halka hizmet götürsün. Bizleri Ruma muhtaç duruma getirmesin. Doğru yönetilen KKTC’de kendine güvenen halkından aldığı güçle müzakere masasında daha dik dursun.

          Acaba bu fırsatın önümüzde olduğunu görüp başarıya dönüştürmek için çalışacak mıyız yoksa fırsatın olduğunu bile fark edemeyecek miyiz? Ben halkıma güveniyorum. Artık önümüzdeki fırsatı yakalayıp devletimizi güçlendirme zamanıdır. Kıbrıs Türk halkının da bu fırsatı tepeceğini hiç sanmıyorum…