English School of Kyrenia’nın çok güzel bir geleneği vardır. Her yıl “spor günü” adı altında okuldaki her çocuğun katılımıyla okul içi spor ve eğlence yarışları düzenlenir. Her çocuğun istisnasız katılabileceği ve her katılımcının da çok keyif alabileceği bir ortamda şahane bir organizasyonla yürüyen bir programdır. Saat gibi tıkır tıkır işler ve her şey tam zamanında hiçbir karmaşalık olmadan gerçekleşir. Bunun da nedeni okul yöneticilerinin detaya çok önem göstermesi ve küçücük detayların birleşerek başarılı bir gün ortaya çıkarmasıdır.

            Tribünlerde oturduğum bölgede çocuklarını seyretmeye gelen Amerikalı birkaç aile vardı ve kendi aralarında KKTC’deki günlük olayları kendi açılarından değerlendirirlerken ben de kulak misafiri oldum. Son günlerde olan ölümlü kazalardan bahsederken Kıbrıslı Türklerin ne kadar büyük tezatlar çizdiklerinden bahsettiler. Kuralları biraz olsun herkesin bir şekilde çiğnemeye çalıştıklarını sonra da kaza olunca hayret ettikleri söylendi. Yani küçük detayları önemsemiyoruz, sonra da bunların birikimi büyük bir felaketi getiriyor.

            Kaçımız her dönüş yapacağımızda etrafta araba yokmuş gibi görünse de işaret vererek dönüyor? Kaçımız bulunduğumuz şerit içerisinde kalmaya çalışıyor veya şerit değiştireceğinde işaret veriyor? Peki şerit değiştirmeden etrafa bir bakıp doğru zamanda şerit değiştirmeye dikkat edenlerin sayısı? Ara yoldan ana yola çıkarken hiç bakmadan yarış varmış gibi çık sonra da kaza olunca “trafik canavarını” suçla. Daha dün kendi şeridimde rahat rahat giderken park halinde olan bir araba lastiklerinden dumanlar çıkararak müthiş bir hızla önüme çıktı. Ben dikkatli olmasam kesin bir çarpışma ile bitecek bir durumdu. Bir baktım, adam manyakça sürerken arabanın arkasında küçük bir çocuk oturuyor. Yani çocuğun arabada olması bile sürücüyü yavaşlatmamış.

            Tribündeki yabancılar yaşamak için ülkemizi seçen insanlar. Yani bizleri, ülkemizi severek bu kararı vermişler. Eleştirileri de tam yerinde ve içten. Arabalara baktıklarında önde oturan anne-babanın güzelce yola devam ederken küçük çocukların bırakın özel koruyucu sandalyede olmalarını bağlanmayıp ayakta durduklarını gözlemlediklerini hayretle belirtiyorlardı. Tabi buna küçücük çocuğunu kucağına alıp bunun da en emniyetli şey olduğunu sanıp yanılan anneleri de ekleyelim. Ani bir frende o çocuk araba içerisinde fırlayabilir. Çocuğunu seven kucağına almaz, kendisini koruyacak bir özel araç koltuğu alır ve çocuğunu bağlar.

            Tribündeki yabancılar süpermarkete gittiklerinde herkesin nasıl gelişigüzel bir yere arabalarını park ettiklerinden ama kendileri için ayrılan çizgiler içerisinde park etmemekte ısrar ettiklerinden yakındı. Ben de her süpermarkete gittiğimde ayni şeyi gözlemler ve hayret ederim. Hala daha da alışamadım…

            Kazalardan dolayı yollarımızın alt yapısının bazen sorumlu olduğu bir gerçektir ve bunu da düzeltmeye gitmeyen bir devlet yönetimi de cinayet işlemeye devam etmektedir. Kesinlikle tüm yollarımız en emniyetli duruma getirilmelidir. Ancak eğri oturup doğru konuşacaksak kazaların büyük bir bölümünün küçük detaylara dikkat etmeyen bir topluma dönüşmemizden ve “boşveer, ne olacak ki?” umursamazlığımızdan kaynaklandığını görmemiz, kabul etmemiz ve bunu değiştirmek için adımlar atmamız gerektiğini vurgulamalıyız.

            Çocuklarımızı yetiştirirken küçük gibi görünen kurallara da uymalarını vurgulamalıyız. Sıra varsa sıraya girmeliler, sırayı bozmamalılar. Park yerinde sizin arabayı çizgiler içerisine park ettiğinizi görmeliler kapıya en yakın yere gelişigüzel bir şekilde değil. Arabaya girdiğinizde emniyet kemerini bağladığınızı görmeliler ve onlar da bağlanana kadar arabanın hareket etmeyeceğini bilmeliler. Arabayı sürerken kurallara ne kadar dikkat ettiğinizi görmeliler ve doğrunun bu olduğunu anlamalılar. Böyle küçük sanılan ama aslında birleşerek büyük bir konuma gelen detayları bir bir çocuklarımıza şimdi öğretmeliyiz ki ileride “trafik canavarına” küfür etmemiz gerekmesin. O “trafik canavarının” da kendimiz olduğunu bir anlasak…