Erken genel seçim günlerinin hızla yaklaştığı ve her an bir gelişmenin yaşandığı bu günlerde Kıbrıs sorunu ile ilgili bir yazı da nereden çıktı diye düşünebilirsiniz ancak tam da böyle içimize kapandığımız anlarda Kıbrıs konusunu da unutmamamız gerekir. Biz zaten unutsak da gelişmeler durmadığına göre bizim için yaşamsal önemde olan bu konuyu göz ardı etmemeliyiz.

          Rum Ulusal Konseyi önemli bir toplantı gerçekleştirdi ve kendilerine göre yaklaşan tehlikeyi nasıl atlatacaklarını masaya yatırdılar. 16-17 Temmuzda bir maraton görüşme daha yapmaya karar verdiler ve şu an için bazı adımların atılmasını kararlaştırdılar. Bunların başında Rusya’nın Kıbrıs konusuna müdahil edilmesi kararlaştırıldı. Bunun da olası bir çözümün tamamen Rum yanlısı olmasını getirmesini amaçlamaktadır.

          Önce Rusya ile askeri bir konuda çabucak anlaşmaya varıldı. Bundan sonra Rus MIG’leri Baf havaalanını kullanacaklar ve Rusya’nın da doğu Akdeniz’de çok ihtiyacı olduğu bir üssü olmuş olacak. Zaten Suriye’yi kaybetmek üzere, artık donanmasını ve hava kuvvetlerini güney Kıbrıs’ta konuşlandırıp bölgeye hükmetmeye çalışacaklar.

          Tabi Rumlar ayni şeyi Fransa, Almanya, İsrail ve başka ülkelerle de denediler. Yani hem Kıbrıs üslerden arınmalıdır söylemleri yapıyorlar, hem de arka kapıdan tüm dünyanın askeri güçlerini Kıbrıs’ı kullanmaya davet ediyorlar. “Hemen şimdi barış”çılara duyurulur, Rumlar güneyi hem silah deposuna çevirdiler, yetmezmiş gibi de tüm dünya güçlerini de askeri üs vaat ederek adaya davet etmektedirler.

          Vurgulamadan geçemeyeceğim bir gelişme de 60 günlük geçici KKTC hükümetinin Dışişleri Bakanı Erk’in Rum Dışişleri Bakanı Kasulides’le basın yolu ile gerçekleşen dolaylı tartışmasıdır. Her ne kadar Erk görüşelim, anlaşalım, barış gerçekleşsin gibi temennilerde bulunmuş ise de her şeyden önce bir Rum olan ve Rumların davalarına gönül veren birisi olan Kasulides muhataplarının Türkiye Cumhuriyeti olması gerekliliğini bir kez daha vurgulamıştır. Bir kez daha diye yazdım çünkü Kasulides her fırsatta bunu vurgulamaktadır. Yani Anastasiades’in Dışişleri Bakanı sürekli olarak Kıbrıslı Türkleri muhatap almamak ve yerine direk olarak Türkiye ile diyaloğa girmek istediğini belirtmektedir. O zaman bu yaklaşım “yeni” müzakere süreci için Anastasiades’in yaklaşımı konusunda bize ne söylemektedir? Herhalde bu yaklaşımın çok iyi gelişmelere zemin olacağı söylenemez…

          Daha önceki yazılarımda Kıbrıs konusunda çok hareketli gelişmelere sahne olacak bir sonbahara doğru yaklaştığımızı yazmıştım. Bu hala daha geçerli bir öngörüdür ve Rumların köşeye sıkışan yılanın yaptığı gibi bir o tarafa bir bu tarafa doğru saldırdıklarını da görmek bu öngörünün yerinde olduğu doğrultusunda vurgu yapmaktadır. O zaman ne yapmalıyız?

          Bize Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşları olarak düşen ise 28 Temmuz seçimlerinde hem iç sorunlarımıza hem de Kıbrıs konusunda doğru duruşları sergileyebilecek parti ve kişileri seçmek ve tüm dünyanın üzerimize gelmeye hazırlandığı sonbahar dönemini yönetecek doğru bir kadronun KKTC hükümetinde olmasını sağlamaktır. Ben halkımın bunu başaracak öngörü ve cesarete sahip olduğuna inanıyorum. İnandığım içindir ki elimi taşın altına koyup Milletvekili adayı olarak halkımın karşısına çıktım. Gerisi seçmene kalıyor…