Gizem ÖZGEÇ Yazdı....
Dürüst olayım...
Bugün oturup, haritaya baktım...Ve Keşmir.... Kocaman bir keder gibi duruyor....
Sanki haritanın kenarına sıkışmış bir hüzün lekesi...
Bu kavga 1947’den beri sürüyor....
Britanya Hindistan’dan ayrıldığında, Pakistan ve Hindistan diye iki devlet çıktı ortaya. Ama Keşmir’in kaderi ortada kaldı. Müslüman nüfus çoğunluktaydı, ama yönetici Hindu’ydu. Ve sonra…
Keşmir bir anda üç büyük gücün; Hindistan, Pakistan ve Çin’in hak iddia ettiği, dikenli tellerle çevrili, parçalara bölünmüş bir coğrafyaya dönüştü....
Sonuç?
Bölge tam dört kez savaş gördü. Dört savaş!
Ve binlerce insan bu yüzleşmelerin kurbanı oldu.
Adları tarihe yazılmadı. Ama analarının yüreğine kazındı.
O yüzden Keşmir’de ölen sadece insanlar değil…
Birbirine hiç kavuşamayacak aşklar, yarım kalmış hayaller, büyüyemeyen çocuklar da orada kaldı.
Ve şimdi?
2025’in Mayıs gecesinde, Hindistan Pakistan'a füzeler fırlattı. Gece yarısı. Sessizliğin tam ortasına. Patlayan şey sadece bir füze değil artık. O füzeler, yıllardır bölgeye çöreklenmiş çaresizliği, öfkeyi ve korkuyu da bir kez daha havaya uçurdu.
O füzelerin sesiyle uyanan çocuk, hangi ülkenin zaferiyle avutulabilir?
Keşmir’de barış yıllardır sadece bir hayal. Ve her patlama, o hayali biraz daha yakıyor.
İki nükleer güç...
Ve bir dev izleyici: Çin.
Bu üç ülkenin bölgeye dair iddiaları devam ettikçe, Keşmir’in haritası değişmiyor ama kaderi ağırlaşıyor.
Diplomasinin sustuğu yerde, roketler konuşur.
Ama roketin dili yoktur.
Nereye gideceğini bilmez.
Kimi vuracağını seçmez.
O yüzden hep masumlar ölür.
Hep sessiz olanlar ağlar.
Ben savaş muhabiri değilim. Strateji uzmanı da değilim.
Ama insanım.
Ve şunu çok iyi biliyorum:
Bir bölgede 80 yıldır barış gelmiyorsa, o sadece liderlerin değil, dünyanın da ayıbıdır.
Keşmir’de yaşanan her çatışma, bize şunu tekrar tekrar hatırlatıyor:
Coğrafya kaderse, Keşmir’in kaderi hep kanla yazılmış.
Ve kimse bu yazgıyı silmeye cesaret edememiş...