Bir çift, iki, üç çift, on çift, yirmi çift…

Yukarıdakiler tamı tamına 1milyon yüz bin çift…

Fotoğrafını çekerken gözlerimden fışkırırcasına yaşlar döküldüğünden, vizörden göremediğim ender karelerden biri bu gördüğünüz…

Eskimişler… Renkleri, desenleri bozulmuş… Bunlar, II. Dünya Savaşı döneminde kurulmuş en büyük toplama, zorunlu çalışma ve imha kampında, Almanlar tarafından yakılmadan hemen önce, kurbanların ayaklarından çıkmış ayakkabılar….

Auschwitz toplama kampı, Polonya'da Krakow şehrinin 60 km batısında… Sabah saatlerinde ulaştığımız kamp alanında gördüklerimiz, göğüs kafesinin ne kadar dar olduğunu fark ettiriyor size…

***

Yer Doğu Akdeniz’in göbeği… Kıbrıs… Bilmem hatırlatmama gerek var mı 1974’e kadar kaç yüz çift ayakkabının sahipsiz kaldığını…

***

2. Dünya Savaşı'ndan tam yarım asır sonra bu kez yer Srebrenitsa…

Avrupa’nın yine tam göbeği… Mağdur insanları korumak için bölgeye gelen Birleşmiş Milletler Hollanda Koruma Gücü'nün (UNPROFOR) gözleri önünde, bu kez tamı tamına 8 bin 372 çift ayakkabı sahipsiz kaldı…

***

Genç Boşnaklar dünyanın hemen her yerinde “ayakkabı” eylemi düzenliyorlar… Gittikleri her ülkede, her seferinde 8 bin 372 çift ayakkabı topluyor ve eylem yapacakları meydana getiriyorlar. İstanbul’da Taksim Meydanı’nda da 9-10 Temmuz’da eylem düzenleyecekler… Amaçları tüm dünyada kamuoyu oluşturabilmek… Yaşadıklarını tüm dünyanın bilmesini sağlamak…

***

Bu nedenle ayakkabı deyip geçmemeli insan hiçbir zaman… Ne Avrupa, ne başka coğrafyalar… Hiç fark etmez…

Bütün mesele, sizin yere basarken altınızdaki toprağın sizi ayakkabısız bırakıp, bırakmayacağını hissedebilmenizde… Ha, bu arada, ne olur rastladığınız her yerde bazı “kuş beyinlilere” soruverin, “Türkiye 1974’de gelmeseydi sahipsiz daha kaç bin ayakkabımız oluverirdi” diye…