Tülin Berova yazdı...

Dört günlük Kurban Bayramı geride kaldı. Her bayramdan sonra olduğu gibi bu kez de toplumun yüreğinde derin bir huzur, evlerde ise bayram telaşının tatlı izleri kaldı. Kimi köyüne gitti, kimi büyüklerinin sofrasına oturdu, kimi de çocukluğunun sokaklarında geçmişe yürüdü. Bayram süresince bir tabak et paylaşanlar da oldu, elini öpemediği büyüğünü bir mesajla sevindirenler de... Ve şimdi, o kıymetli dört günün ardından yeniden görev zamanı.

Kurban Bayramı yalnızca bireysel bir rahatlama değil; toplumsal bir soluklanma, manevi bir yükseliştir. Bu özel günlerde gönüllere yerleşen huzur, modern hayatın karmaşasında unuttuğumuz pek çok değerin hâlâ içimizde yaşadığını hatırlattı. Bayramlar, toplumun topluca durup düşündüğü nadir anlardır. Bu kısa ama anlamlı süre; içsel bir toparlanma, aileyle bağları tazeleme, geçmişle yüzleşme ve geleceğe daha umutla bakma zamanıdır.

Bu yılki Kurban Bayramı, yaz mevsiminin dinginliğiyle birleşti. Kalabalıklar duruldu, yollar sessizleşti, evler ise sohbetle, kahkahayla doldu. Özlenen dostluklar, yüz yüze edilen bayramlaşmalar, uzakta olanlara yollanan selamlar içimizi ısıttı. Sahillerde deniz mevsimi açıldı, restoranlar ve eğlence mekânları dolup taştı; ada genelinde tatilin huzuru hem duygularda hem mekânlarda hissedildi.

Bayram boyunca kurbanlar kesildi; kimi kendi imkânlarıyla ihtiyaç sahiplerine et ulaştırdı, kimi de yardım kuruluşları aracılığıyla bu kutsal görevi yerine getirdi. Kurban kesemeyenler, imkânları ölçüsünde bağışta bulundu. Komşuya uzatılan bir tabak yemeğin sıcaklığı, paylaşmanın en sade ama en anlamlı hali olarak yüreklere işledi. Bayram, paylaşmanın yalnızca mal değil; gönül olduğunu da bir kez daha hatırlattı.

Ziyaretlerin merkezinde ise her zamanki gibi mezarlıklar vardı. Sessiz kabir başlarında edilen dualar, bir zamanlar aynı sofrada oturduğumuz sevdiklerimize yönelen birer vefa nişanesine dönüştü. Çocukların ellerine tutuşturulan çiçeklerle, gençlerin dudaklarından dökülen dualarla hayat buldu o anlar. Bu ziyaretler; geçmişle kurulan manevi bir bağ, kuşaklar arası sessiz ama güçlü bir konuşmaydı.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde bu bayram bir ilke de sahne oldu. Yeni inşa edilen Cumhurbaşkanlığı yerleşkesinde ilk kez düzenlenen bayram tebrikinde, Cumhurbaşkanımız Sayın Ersin Tatar halkla bayramlaştı. Kalabalık bir vatandaş topluluğu bu anlamlı buluşmaya katıldı. Yeni yerleşke, yalnızca bir mimari yapı değil; halkla devletin aynı gönül çizgisinde buluştuğu simgesel bir mekân hâline geldi. Bu güçlü katılım, toplumun birlik ve beraberlik duygusunun ne denli canlı olduğunu bir kez daha gösterdi.

Bayram süreci; sevinçlerin, anıların, hatta yorgunlukların bile anlam kazandığı bir zaman dilimiydi. Kimi ailesiyle uzun kahvaltılarda buluştu, kimi çocuklarıyla oyunlar oynadı, kimi büyüklerinin duasını aldı. Ruhlar arındı, kalpler yumuşadı. Bayramlar, sadece bir tatil değil; anlamın, bağlılığın ve sorumluluğun yeniden inşa edildiği zamanlardır.

Kurban Bayramı sona erdi. Ama geride bıraktığı iz silinmedi. Uzaklara gönderilen bir mesajın sevinci, kapısı çalınan yaşlı bir insanın gözyaşı, gülümseyerek uzatılan bir ikram tabağı… Bunlar gelip geçici değil; kalıcı olandır. Çünkü bayram, insan olmanın inceliklerini hatırlatma sanatıdır.

Bugün yeniden görevine dönen, hayatına devam eden herkesin kalbinde taşıdığı bu huzur, yılın geri kalanına yayılabilir. Bayramın bize sunduğu en temel hakikat şudur: Anlamlı bir hayat, birlikte yaşanandır.

Ve gençler… Bayramı anlamlı kılan yalnızca gelenek değil; bu geleneği yaşatan sizlersiniz. Unutmayın, geçmişe saygı duymadan geleceği sağlam kuramazsınız.