Bayram geldi. Kapıyı çaldı, hatta zorladı. “Açın,” dedi, “ben geldim!”

Ama o kapıdan girerken bir duraksadım ben. Çünkü içimden bir ses, “Bu neyin bayramı?” dedi. Bazı topraklar  yanıyor, canlar gidiyor, çocuklar ölüyor...

İnsanoğlu olarak ne hale geldik ?

Bir yanda açlık, öte yanda taşan sofralar… Bir yanda suskunluk, öte yanda sosyal medyada taşan sesler… Sabah bir çocuk gözlerini açıyor, oyuncak değil; korku, kaos ve yalnızlık görüyor. Bayram sabahı böyle mi olmalıydı?

Eskiden bayram dendi mi, içimiz kıpır kıpır olurdu. Gül suları sıkılırdı Kıbrıs evlerinde… Sabah sabah fırında etin kokusu sarardı bütün mahalleyi. Tepsiler hazırlanır, kapılar ardına kadar açık olurdu. Çocuklar sokakta, büyükler avluda… Herkesin evinde bir tabak fazla, herkesin yüreğinde bir yer vardı misafire.

Şimdi? Şimdi kapılar kapalı. Kalpler daha da kapalı. Sokakta bir çocuğa gülümsüyorsun, ürkek ürkek bakıyor. O kadar güvensiz, o kadar yalnız hale geldik.

Bir de yarış başlattık aramızda, insanlık dışı bir yarış bu. Kim daha lüks tatil yaptı, kimin fırın arabası daha gösterişli, kimin masası daha zengin… Birbirimizi geçmek için yarışıyoruz ama insanlığı geçeli çok oldu. Unuttuk paylaşmayı, göz göze gelmeyi, yürekten “İyi bayramlar” demeyi.

Maddeye taptıkça manayı yitirdik. Kredi kartı limitimizle övünüyoruz ama vicdan limitimiz sıfır. Instagram’da filtreli pozlar, videolar, gülmeler… Ama perde arkasında ruhlar yorgun, ilişkiler kırılgan.

Şimdi böyle yazınca “E hani bu yazı bayram yazısıydı?” diyebilirsiniz. Haklısınız. Ben de bir bayram yazısı olsun istedim. İçinde umut olsun, neşe olsun, çocuk kahkahaları olsun… Ama gerçekleri de atlamak istemedim. Çünkü o çocuk kahkahası artık çok kıymetli. Çünkü artık gerçek olan şey, içimizi acıtan şey…

Yine de… Bütün bu karanlığın içinde minicik bir ışık yanıyor ya… İşte ben o ışığın peşindeyim. Bir yaşlının alnına kondurulan öpücükte, bir çocuğa uzatılan bir bayram harçlığında, bir komşuya götürülen sıcak bir fırın yemeğinde…

Bayram bazen bir “merhaba”dır, bazen bir “kusura bakma”, bazen de “Seni seviyorum” diyebilmektir. İçten, sahici, hesapsız…

Bu bayram, lütfen telefonlara değil gözlere bakın. Statülere değil kalplere dokunun. Lüks sofralar değil, sade bir kahve ama içten bir muhabbet kurun. Çünkü inanın, en büyük bayram, içimizdeki savaşları susturabildiğimiz andır.

Ve çocuklar… Onlara savaşları değil, sevgiyi miras bırakalım. Onlara öğreteceğimiz en kıymetli şey, insan kalabilmektir.

İyi bayramlar Kıbrıs…