Günlerdir bir kâbus sahnesi izliyoruz...
Ve son sahnede Trump çıktı, kollarını iki yana açtı ve “Ateşkese vardık” dedi. Kendisinden beklenen o Hollywood finali havasıyla sahneyi kapattı. “Bitti!” dedi. “Çözdük!”
Ama ertesi sabah Beersheba'da patlamalar!
İran: “Biz yapmadık!”
İsrail: “Hadi oradan, gayet iyi biliyoruz siz yaptınız!”
Birbirlerine füzelerle cevap veriyorlar.
Dünya nefesini tutmuş, canlı yayın bekliyor.
“Büyük savaş başlıyor mu?”
“İran mı bastı düğmeye?”
“İsrail misilleme yapacak mı?”
Haritalar çiziliyor, yorumcular ekranlara diziliyor, her yerde aynı manşetler.
Ama ben bir eksik görüyorum.
Gazze yok.
Sanki savaş sadece İran’la İsrail arasında.
Sanki o yıkıntılar, o sarı battaniyelere sarılmış çocuklar sadece kötü bir rüyaydı.
Sanki birkaç gün önce yaşananlar toz olup uçtu.
Oysa uçmadı.
Gazze orada.
Ve hâlâ ölüyor.
Son 24 saatte, İsrail yine Gazze’yi bombaladı.
29 insan daha öldü. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar.
Yardım konvoyları hedef alındı.
Ambulanslar bile vuruldu.
Ama dünya başka bir şeyin peşinde...
Yeni heyecan...
Yeni kriz...
Yeni manşet...
Çünkü Gazze eskidi.
İçimizi yaktı, yordu, acıttı.
Artık oraya bakmak istemiyoruz.
Çünkü bakmak, rahatsız ediyor.
Çünkü ekranı kaydırmak daha kolay.
Görmemek, duymamak, geçmek.
Ama çocuklar hâlâ aç.
Çocuklar hâlâ ölüyor.
Arap ülkeleri desen?
Onlar da sahneden çekilmiş gibi.
Altın musluklu saraylarında köpüklü kahveler, dipten gelen boğuk bir diplomasi…
Ama Gazze’de hâlâ elektrik yok.
Su yok.
Ekmek kuyruğu var, kurşun var.
BM ne diyor biliyor musunuz?
Son aylarda yardım almak için sıraya giren yüzlerce sivil vurulmuş.
2 milyondan fazla insan yerinden edilmiş.
Ve çocuklar artık süt değil, “süt rengi su” içiyor. Yaşamak için.
İran mı?
Gazze’yi öne sürüyor, ama asıl hedefi başka.
Bu bir gövde gösterisi.
Gazze sadece figüran.
Ve biz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti...
Yıllardır ambargoyla, yok sayılmayla, suskunlukla mücadele ediyoruz...
Biz de duyulmamayı çok iyi biliriz.
Biz de “Bizi gören var mı?” diye yıllardır soranlardanız.
O yüzden Gazze’yi unutamıyoruz.
O çığlıklar bize tanıdık geliyor.
Ve biz susmak istemiyoruz.
Çünkü sustuğumuz her gün, çocuklar ölüyor.
Her sessizlik biraz daha suç ortaklığına dönüşüyor.
Bu yazı onun için.
Unutma diye.
Unutmayalım diye...