Demokrasilerde muhalefet, iktidarın dengesidir. Doğru yapılanın takdir edilmesi, yanlışın ise uyarılması görevi, muhalefetin en temel sorumluluğudur. Ancak bu sorumluluk yalnızca ne söylendiğiyle değil, nasıl söylendiğiyle de ilgilidir. Meclis çatısı altında yapılan her konuşma, doğrudan milletin hafızasına kazınır. Bu yüzden muhalefet etmek kadar, muhalefet etmenin adabını bilmek de bir erdemdir.
Meclis kürsüsü, sadece siyasi polemiklerin değil; aynı zamanda toplumun değerlerinin, kültürünün ve geleneklerinin temsil edildiği bir kürsüdür. Milletin vekilleri, orada yalnızca kendi fikirlerini değil; temsil ettikleri halkın vakarını da yansıtırlar. Bu sebeple Meclis’te sarf edilen her kelime, kişisel çıkarlardan çok daha büyük bir anlam taşır.
Muhalefet, bir iktidarı eleştirirken halkı kazanmak ister. Ancak üslup; hakaretle, alayla, küçümsemeyle yoğrulmuşsa, bu kazanım asla gerçekleşmez. Tam tersine, seçmen nezdinde güven kaybına neden olur. Eleştirinin gücü, içerdiği haklılık kadar taşıdığı nezaketten gelir. Ağır kelimelerle söylenen doğru bile kulakta yankılanmaz. Oysa sakin ve ölçülü bir dille anlatılan bir yanlış, hem dikkate alınır hem saygı uyandırır.
Adap kuralları yalnızca görgü ayrıntısı değil, siyasi kültürün temel taşlarındandır. Söz sırası geldiğinde bağırarak konuşmak, diğer vekillerin sözünü kesmek, kürsüyü bir tartışma arenasına çevirmek; Meclis ciddiyetine zarar verir. Bu davranışlar yalnızca muhatabı değil, izleyen halkı da rahatsız eder. Çünkü seçmen ve her izleyici, vekillerinden seviyeli bir tartışma bekler; kavga değil çözüm görmek ister.
Siyasi nezaket, halkın vicdanında en uzun süre kalan değerdir. Tartışma esnasında sergilenen sabır, farklı görüşlere gösterilen tahammül, karşıt fikirlere verilen cevapların seviyeli oluşu; seçmen nezdinde muhalefetin karakterini belirler. Zira siyaset, yalnızca seçim kazanmak değil; toplumsal saygınlık kazanmakla ilgilidir.
Unutulmamalıdır ki muhalefet, yarının iktidar adayı olduğunu ifade edebiliyorsa ki hayal dünyasında yaşıyorlar, bugün söyledikleri yarın önlerine gelecektir. O yüzden sözler özenle seçilmeli, her eleştiri bir öneriyle desteklenmelidir. Yapıcı muhalefet; yıkıcı değil, tamamlayıcıdır. Eksikleri gösterirken çözüm yolları da sunar. Böylece hem iktidarı denetler hem de halkın güvenini pekiştirir.
Meclis’te adap, yalnızca kişisel terbiyenin değil, devlet aklının da göstergesidir. Her vekil bu sorumluluğun farkında olarak konuşmalı; polemikle değil bilgiyle, öfkeyle değil sağduyuyla hitap etmelidir. Çünkü söz uçar ama Meclis tutanakları kalır. Yarınlara bırakılan iz, bugünkü sözlerin gölgesinde şekillenir. Ve millet, her şeyin farkındadır. Belirli, şartlandırılmış kişilerin yorumları ile devletin idare edilemeyeceği bilinmelidir.
Siyasi tarihimiz, nezaketle yapılan muhalefetin toplumsal hafızada nasıl bir saygınlıkla yer ettiğini gösteren örneklerle doludur. Meclis kürsüsünde vakarını koruyanlar, yalnızca kendilerini değil temsil ettikleri değerleri de yüceltir.
“Söz söyleyen değil, sözü doğru söyleyen kazanır.” — Yusuf Has Hacib
Eskiden kalan bu deyişin anlamında kalmak ve sınırlara dikkat etmek, siyasi ahlakın göstergesidir. Tecrübenin adı budur.