Siyaset, yalnızca bir iddia değil; aynı zamanda sabır, istikrar ve halkla sahici bir bağ kurma sanatıdır. Bugünlerde Cumhurbaşkanı seçim sürecine kısa bir süre kalmışken, yeni bir siyasi oluşum hazırlığında olan bazı aktörlerin yeniden sahne alma çabası kamuoyunun dikkatini çekmektedir. Bu tür girişimler, yüzeyde demokratik çeşitliliğin bir yansıması gibi görünse de, derinlemesine bakıldığında birçok açıdan sorgulanmayı hak eden durumlar barındırmaktadır.
Geçmişte halkın teveccühünü kazanmış, görev üstlenmiş ancak bu görevi sürdürememiş kişilerin “yeni bir anlayış” iddiasıyla ortaya çıkmaları, siyasal tutarlılık açısından ciddi soru işaretleri doğurmaktadır. Zira siyaset yalnızca bir başlangıç değil, aynı zamanda bir süreklilik işidir. Elbette geçmişte kazandığı güveni bir döneme değil, kalıcı başarıya dönüştürebilen örnekler de olmuştur; bu da halkın sadece unvana değil, emeğe, tutarlılığa ve sabra değer verdiğinin göstergesidir. Ancak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti gibi küçük ve şeffaf yapılı toplumlarda, halkın hafızası sanıldığından da derindir. Bu topraklarda kırk dervişin ne dediğini herkes bilir; her hamle, her niyet, en sade yurttaşın bile dikkatinden kaçmaz.
Yeni bir siyasi hareket başlatmak isteyenlerin, öncelikle geçmişlerindeki siyasal duruşlarıyla yüzleşmeleri; eksiklerini, hatalarını ve halkta bıraktıkları izleri samimiyetle değerlendirmeleri beklenir. Bu yapılmadan atılan her adım, ne yazık ki halkta yeni bir heyecan değil, daha çok bir dejavu hissi uyandırır.
Bir parti kurmak teknik olarak mümkün olabilir; ancak asıl mesele, bu yapının toplumsal karşılık bulup bulamayacağıdır. Vizyonu, ilkeleri ve kadrosu netleşmeden, yalnızca kişisel bir arayışın ürünü olarak doğan siyasi girişimlerin, geçmiş yakın tarihimizdeki örnekleri gibi seçmen gözünde güven oluşturması oldukça güçtür. Özellikle de geçmişte etkisiz bir siyasi duruş sergilemiş, kamuoyuna derinlikli bir fikir ya da somut bir katkı sunamamış isimlerin bu yola tekrar girmeleri, siyasetin doğasını zorlayan bir yaklaşımdır.
Unutulmamalıdır ki halk, artık unvanlara değil, tutarlılığa; geçmiş başarı öykülerine değil, geleceğe dair inandırıcı projelere değer vermektedir. Seçimlere az bir zaman kala ortaya çıkan ve henüz kurumsal kimliğini, ilkelerini ve temel hedeflerini netleştirmemiş yapıların, halktan güçlü bir destek bulması pek olası değildir.
Siyaset yapmak isteyen herkesin önünde meşru yollar açıktır. Ancak bu yolların en anlamlı olanı, mevcut siyasal yapılarda tarafını belli ederek, tutarlı bir siyaset anlayışı içinde var olmaktır. Fikir mücadelesi, yalnızca yeni bir tabela asmakla değil; güçlü bir irade ve halkla kurulan sahici bir bağla mümkündür.
Bu noktada kamuoyunun tanıdığı bazı isimlere de değinmek gerekir. Tecrübeli bir siyasi figür olan Serdar Denktaş’ın kurt siyasetçi kimliği ya da Sibel Siber’in mülayim ama dengeli duruşu, yeni oluşumlara istikamet verecek nitelikte olsa dahi basındaki açıklamaları ne derece ileri veya geri gider onu kestirebilmek zor! Çünkü siyaset bazen sadece doğru olmak değil, doğru zamanda doğru yerde olmayı da gerektirir. Siyaset arenesaında bu olmadı başka bir siyasi parti olsun yaklaşımı son derece yanlış bir tutumdur.
Aklı selim kanaatçilerin görüşüne göre, halk artık yalnızca “yeni” denilen oluşumlara değil, bu yeniliğin arkasındaki gerçek niyete, geçmişle kurduğu yüzleşme düzeyine ve gelecek için sunduğu rasyonel vizyona bakmaktan ve istikrardan yanadır.