Hukukun temel prensiplerinden biri, bir kişinin suçlu olduğu kesinleşmeden cezalandırılmamasıdır. Bu prensip, masumiyet karinesi olarak bilinir ve modern adalet sistemlerinin temelini oluşturur. Ancak bu ilke, özellikle ağır suçlarda, toplum güvenliği ile bireysel haklar arasında büyük bir çatışma yaratmaktadır. Zira bazı suçlular yargılanana kadar geçici özgürlüklerine kavuşurken, toplum bu kararın bedelini ağır ödeyebilmektedir.
Öte taraftan da masumiyet karinesi suistimale Açık Bir Zırh mı? Diye de düşünmeden edemiyorum. Elbette bir kişinin yalnızca suçla itham edilmiş olması, onu doğrudan suçlu yapmaz. Ancak kamuoyunda tepki toplayan bazı olaylarda, , cinsel saldırıların, hırsızlık , dolandırıcılık suçlarının sanıklarının ellerini kollarını sallayarak dolaşması büyük bir çelişki yaratıyor. Bu durum, hem mağdur yakınlarını hem de toplumu derinden yaralıyor. Çünkü geçici özgürlük, suçlular için bir “kazanım”, mağdurlar içinse ikinci bir travmaya dönüşebiliyor.
Adalet sistemi, sadece bireyin değil, toplumun da hukukunu korumakla yükümlüdür. Ancak bazı kararlar, özellikle yüksek profilli suçlarda, kamu vicdanını rahatsız edebilecek niteliktedir. Suçlular geçici özgürlüklerine kavuştuklarında, mağdurlar güvende hissetmiyor, halk “adalet yerini bulmadı” duygusuna kapılıyor.
Ayrıca bu durum, potansiyel suçlular için bir cesaret unsuru hâline geliyor. “Nasıl olsa yakalansam da serbest kalırım” düşüncesi, suçun tekrarını besliyor ve caydırıcılık zayıflıyor.
Elbette hukuk devleti olmanın şartı, her vatandaşın hakkını korumaktır. Ancak suçun niteliği, delil durumu, kaçma ihtimali ve mağdura yaklaşma riski gibi unsurlar daha ciddi biçimde değerlendirilmelidir. Ağır suçlarda “geçici özgürlük” kararları, toplum güvenliği göz önünde bulundurularak çok daha sıkı denetime tabi tutulmalıdır.
Geçici özgürlük, bireyin hakkı olabilir; ama toplumun huzuru, bir kişinin özgürlüğünden daha öncelikli bir haktır. Hukuk sistemi, bu dengeyi sağlamak zorundadır.Bir suçlunun yargı süreci tamamlanmadan serbest bırakılması, kısa vadede bir hukuk gereği gibi görünebilir. Ancak uzun vadede bu durum, mağdurların hayatlarını karartabilir, toplumsal güveni sarsabilir ve hukuka olan inancı zayıflatabilir. Bu nedenle adaletin sadece yasalarla değil, vicdanla da işletilmesi gerekir. Çünkü unutulmamalıdır ki: Suçlulara verilen geçici özgürlükler, topluma kalıcı zararlar verebilir.
Kararlar, Kalıcı Hasarlar Bırakmamalı…