Geçenlerde yılsonuna doğru Kıbrıs’ta yeni ve güçlü bir çözüm inisiyatifinin geleceğini, yoğun ve hızlı bir tempoyla devam edecek sürecin ardından 2012 yılının ikinci yarısına varmadan bir anlaşmaya ulaşılabileceğini yazmıştım.

İç meselelerimiz nedeniyle son bir haftada uluslararasında özellikle Kıbrıs’la ilgili hızlı gelişmeleri pek fark edemiyoruz galiba…

İşte tahmin ettiğimiz gibi kritik süreç bu yılın Eylül-Ekim ve Aralık aylarını işaret etmekte…

Güney’den gelen sinyallere göre de, Aralık ayında pek çok şey netleşebilecek. Güney Kıbrıs’ın AB dönem Başkanlığını devralacağı 2012 yılının ikinci yarısından önce de, çözüm süreci referandumlarla birlikte tamamlanabilecek.

Dahası… Rum basınından yansıyan haberlere göre, Güney Kıbrıs, Türkiye’nin inisiyatifine de davet çıkarırcasına, Temmuz’daki Cenevre görüşmelerinden önce Başbakan Erdoğan’dan Kıbrıs konusunda ciddi bir tutum değişikliği ve “jestler” de beklemeye başladı bile… Eylül-Ekim aylarında BM Genel Sekreterinin de katılacağı üçlü zirveyle nihai aşamaya adım atılabileceği yolunda senaryolar da gündemde…

BM Genel Sekreterinin Kıbrıs Özel Danışmanı Downer ise, Türkiye Dışişleri Bakanı Davutoğlu’na Kıbrıs sorununun çözümü için BM’nin yılsonu beklentisini iletirken, Davutoğlu da, yılsonuna kadar sorunun çözümünü istediklerini söylüyordu.

Başbakan Erdoğan’ın güçlü çözüm inisiyatifinin en geç Eylül’de gelebileceğinin işareti olarak da algılanabilir bu durum…

Güney Kıbrıs, BM ve Türkiye’de çözüm inisiyatifinin son şeklini alacağı bir yılsonu konsantrasyonu söz konusu…

Ban Ki Moon da yeniden BM Genel Sekreterliği görevine seçildi ya… Uluslararası konjonktür de “uygun bir duruma” gelmek üzere…

KKTC tarafı ise haliyle Ankara’ya bakıyor ve Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun özel temsilcisi Kudret Özersay da tüm bu gelişmelere paralel olarak, sorunun çözümü yolunda açık açık Aralık ayını işaret ediyor.

İç konulardaki yoğunluk nedeniyle belki gündem ibiraz boğuluyor ama Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu bir kabul sırasında net bir şekilde şunları söylüyordu:

Anlaşma olacaksa önümüzdeki 3 - 5 ay içerisinde olacak. Süreç sonsuza dek süremez”…

Bu ne demek?

Türkiye, Eylül ayından başlayarak sürece ağırlığını iyice koyacak ve Aralık ayında da, 2012 yılının ortalarına doğru varılacak bir çözüme son şeklin verilmesini sağlayacak.

Bu durum neye benziyor biliyor musunuz?

Hani o her bir yüzeyini aynı renge getirmek için çaba harcanan bildiğimiz “zekâ küpleri” var ya… İşte ona…

Elinize almazsanız çözemezsiniz. Uğraşmaya başladığınızda ise çözüme ulaşmak için sanki bir ömür geçecek gibi gelir bazen size…

Ama hiç beklemediğiniz anda birşeyler denk gelir, birkaç hareketle bir de bakarsınız ki küp tamam…

Lakin bozarsanız, bir daha renkleri aynı hızda tekrar denk getirip yapabileceğinizden de kuşku duyarsınız.

İşte Kıbrıs meselesi de öyle…

Çok zor gibi görünmesine rağmen bazen bütün aktörler öyle beklenmedik bir anda hizaya girerler ki, sonuca siz de şaşarsınız.

Bu kadar “renk”, yani bu kadar aktör tarihin hangi döneminde bir daha uyumlu bir şekilde bir araya gelebilir, kestirmek zor…

Ama en azından bilmece şu anda bir kenarda durmuyor, ele alındı ve küpteki renklerin denk getirilmesi için uğraş var…

Kolay mı? Hiç de değil…

Lakin bakarsınız “rastgelir”, hiç beklenmedik anda olur…

 

* * *

Dereboyunun “malum mekânlarını” mesken tutan Lefkoşa Futbol Dükalığının başındaki kişi, devlet televizyonunun olanaklarını da kullanarak, kabadayı üslubuyla sağa sola saldırmaya devam etmektedir. Lefkoşa Futbol Dükalığının Lefke’ye karşı saldırılarının kamuoyunda da kabul görmemesiyle, zaten haksız olduğu bir meydan okumayı kaybetmek üzere olmanın hezeyanlarıdır bunlar… Lefke halkı tarihinde ilk kez sadece “Lefkelilik” ortak paydasında bu kadar birleşmiş ve Lefke düşmanlığı üzerine kurulan her şebekeyi durdurmak için harekete geçmiştir.

Herkes şu gerçeği bir tarafa yazacak artık:

Lefke TSK kimseyle “ceza pazarlığı” içinde değildir ve bu oyuna da gelmeyecektir. Lefke sahada teriyle, şerefiyle kazandığı kupasını geri istemektedir ve o gasbedilen kupa ile geçen süre içerisindeki mağduriyetten doğan haklarını alıncaya kadar da mücadelesini sürdürecektir.

Bildiğim budur… Doğrusu da budur…