1974 sonrası Kuzey Kıbrıs’taki yegane büyük fenomen bana göre Asil Nadir’dir…

Kıbrıslı Türklerin yaşamını, yaptığı ve yapacağı yatırımlarla radikal bir biçimde iyiye doğru değiştirebilecek, bugün ağlayıp sızladığımız bir kötü kaderi tarihe gömecek potansiyel, donanım ve cesareti taşıyan da oydu…

“Oydu” diyorum, çünkü onun dünyada tanınmamış, “meşru kabul edilmeyen” bu coğrafyadaki yatırım potansiyeli, uluslararasında herkesi ürküttü ve ona karşı harekete geçirdi.

Hep derler ya… “Kıbrıslı Türkler bu coğrafyada tek başlarına aktör olamazlar” diye…

Bu saptama, bugünkü konjonktürde stratejik güç dengeleri anlamında yanlış değil…

Lakin… Asil Nadir’in bu topraklara yaptığı ve yapacağı yatırımlar, Güney Kıbrıs’a ilaveten, uluslararasında bu topraklar üzerinde söz sahipliğine oynayanların toplu engellemeleriyle karşılaşmasaydı;

- Kıbrıslı Türkleri bal gibi tek başına sosyo-ekonomik ve kaçınılmaz olarak siyasi aktör yapacaktı.  

Bu “tek başına aktörlük” muhabbeti de tartışılabilir.  “Kıbrıslı Türkler bu topraklarda tek başına aktör olamazlar” söylemindeki kasıt;

 “Kıbrıslı Türkler bu konuda Tanrı vergisi bir yeteneksizliğe sahiptirler, doğuştan tembeldirler, avantacıdırlar, isteseler de kendi ülkelerinde tek başlarına aktör olabilecek bir karaktere ve kendi kendilerini yönetebilecek erke sahip olamazlar” noktasındaysa;

Bunu kabullenmek mümkün değildir. Çünkü Asil Nadir’in bu ülkeye yaptığı yatırımlar ve açtığı iş alanlarında dünya standardlarında bir disiplinli çalışma ve üretkenlik sergileyen, düz işçisinden mühendisine, fabrika amirinden üst düzey yöneticisine kadar Kıbrıslı Türkler, uygun koşulların oluşması halinde nasıl çalışıp ürettiklerini dünya âleme göstermişlerdir.

Ve bu ülkeyi, Kıbrıslı Türklerin kendi ayakları üzerinde kimseye muhtaç olmadan durabilecek boyutta kaynağa kavuşturan Asil Nadir’in yatırımlarının önü, uluslararasındaki türlü komplolar sonucu alınmasaydı;

Kıbrıslı Türkler süratle kendi ülkelerinde belirgin bir ekonomik refaha ulaşıp, içinde bulunduğumuz günlerde büyük ihtimalle Güney Kıbrıs ekonomisiyle dalga geçiyor olacaklardı.

Bu arada kazandıkları özgüveni Kuzey Kıbrıs’taki siyasi iradeye de aynen yansıtıp;

Gerek Kıbrıs’taki toplumlararası ilişkiler ve muhtemel çözüm süreçlerinde daha direkli durabilecekler, gerekse kendi kendini yönetme iradesine sahip bir Kıbrıslı Türk kimliğini bu coğrafyada aktör olarak sahneye çıkarabileceklerdi.

Gelelim “Kıbrıslı Türkler bu topraklarda tek başına aktör olamazlar” söylemiyle kastedilen muhtemel diğer bakış açısına…

Yani bu ifadeyle, “dünyada Kıbrıs üzerinde kendilerini söz sahibi gören süper güçler veya küresel sistemin ağababaları, Kıbrıs’ın Türk halkını bu adada katiyetle aktör yapmaz” şeklinde bizden, bizim yeteneklerimizden kaynaklanmayan zorlayıcı bir dış etken anlatılmak isteniyorsa…

Bunu da kabullenmek mümkün değildir… Çünkü bu da, başkalarının çizdiği kadere bir tür razı olmaktır.  “Napalım, dünyanın ağababaların arzu ve istekleri hilafına bu topraklarda kendi başımıza aktör olacağız diye başımıza bela mı alalım, oturalım ne uygun görürlerse onu yapalım” gibi çok da onurlu olmayan bir kabulleniş ki, bu durum da, söz konusu toplumu eninde sonunda tarihin tozlu arşivlerine postalar.

                                           *                   *                   *

Asil Nadir, bu topraklara, bu toprakların insanına;

Başına gelebilecek her türlü felaketi ve belayı göğüslemeyi göze alarak büyük yatırımlar yapmış, daha nice yatırımlarını buralara yönlendirmeye başlamış ve bu halkı yaşadığı coğrafyada tek başına aktör yapabilecek potansiyeli seferber etmiş bir insandır.

Başını ağrıtmak istemese… Dünya çapında bir “Tycoon” olarak en ünlü uluslararası firmaları satın almaya devam eder, dünyanın dört bir yerindeki yatırımlarının meyvalarını tasasız bir şekilde toplar, bütün bu yatırımları arasında gelir getirici boyutu, zahmetinden, külfetinden ve başına açacağı işlerden aslında çok daha az olan Kıbrıs’a ve insanına bakmazdı bile…

Asil Nadir’i asil yapan da, işte tüm bu olumsuzluklara rağmen “önce Kıbrıs, önce ülkem” diyen soylu düşüncedir.

Şimdi haklı olduğuna inandığı bir davada hukuk aramak için İngiltere’de… Hukuki konu ve süreçlere ilişkin olarak kendimi yetkin hissetmediğimden,  bu ilk aşamada “kazandı-kaybetti” tartışmalarına veya bundan sonra ne olacağına ilişkin yorumlara girmem.

Sonunda kazanacağına ve Yüce Tanrı’nın da bu hak-hukuk davasında onun yanında olacağına inanıyorum.