Kıbrıs Türkü yokoluşun eşiğinden döndü ve bugün kendi devletinde özgürce yaşıyor. Devletimizden maaş alıp devletin yaşamasına karşı olanlar eski defterlerin açılmasını ve Kıbrıs Türkü’nün gerçekten bir soykırımla karşı karşıyayken direnip Anavatanının yardımı ile önce yaşama tutunduğunu, sonra da kendi devletini kurma başarısını gösterdiğinin anlatılmasını istemezler. Bunu “şövenlik” falan diyerek geçiştirmeyi yeğlerler. Yani gerçeklerden kaçarak revizyonist tarihçiliğe soyunurlar. Olan şeyleri olmamış, olmamışları da kendi senaryolarına uydurarak olmuş gibi gösterirler.

Bence doğru ile yanlış arasındaki farkı görecek olgunlukta olanlar politik görüşleri ne olursa olsun kendi devletlerini yüceltmek için uğraşırlar. Dünyanın birçok ülkesine gittim, bu her zaman böyle olarak karşıma çıktı. KKTC’ye gelince devleti koruyanlar ve devleti ortadan kaldırmak isteyenler olarak ayrılıyoruz. Bu size çok basit bir bir tanımlama olarak gelmişse lütfen birkaç dakikanızı ayırıp bu günlerde yapılan eylemleri, verilen söylemleri bir hatırlayınız, bana hak vereceksiniz. Ne korkunç bir durum değil mi? Dünyada devletsiz olup başka halkların boyunduruğu altında yaşamaya çalışan halklarla dolu. Bizim egemen devletimiz var ama halkın bir kesimi olan devleti ortadan kaldırmak istiyor veya işleyişini engellemek suretiyle kötüye gitmesini ve Ruma muhtaç olmamızı sağlamaya çalışıyor..

Sakın sağ soldan daha iyidir veya sol diğerinden daha iyidir gibi bir tarışmaya girmeye çalıştığımı düşünmeyin. Ben sağ görüşlü de olsa sol görüşlü de olsa Kıbrıslı Türklerin ülkemizin daha iyiye gitmesi için çalışmaları gerektiğini, bu amaçla katkı koymalarını beklediğimi söylüyorum. Zaten bizdeki sağ partilerle sol partilerin hükümete geldiklerinde yapacakları icraatların ne sağ ne de sol görüşle pek bağdaşmadığını görerek sağcı/solcu tartışmasını pek gerçekçi bulmuyorum. Neyse o konuyu başka güne bırakalım isterseniz ve konumuza dönelim.

Diyelim ki siz Birleşmiş Milletler himayesinde şu anda devam eden görüşmelerin bir an önce bir anlaşmayla sonuçlanmasını ve Türklerle Rumların birleşip ayni devlette beraber yaşamasını istiyorsunuz. Bu KKTC’nin gelişmemesi veya yok edilmesi için çalışmanız gerekeceği anlamına gelmemeli. Anlaşma olmamalı ve KKTC yaşamalıdır diyenler kadar ülkemizin gelişmesi için katkı koymanız gerekir. Olası bir anlaşmaya da güçlü, çağdaş bir ülekenin vatandaşı olarak taraf olursunuz. Yoksa anlaşma olsa bile ortaya çıkacak yeni oluşumun her konuda daha zayıp ortağı olmak mı cazip geliyor?

O zaman her fırsatta KKTC’yı aşağılamak niye? Her fırsatta Türkiye’ye ağıza alınmayacak sözlerle saldırmak niye? Her fırsatta Sayın Büyükelçi’ye hakaretler niye? “Biz da devletmıyik yani?”gibi saçma sorular niye? Kendi görüşünüzün kabul görmesi için karşı görüşten olduğunu sandığınız her kesimi aşağılamak mı sizi tatmin ediyor? Bunu yapmak sizce kendi görüşünüzün daha fazla kabul görmesini mi sağlıyor yoksa bunun tersi mi gerçekleşiyor?

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti henüz Birleşmiş Milletler üyesi değildir. Olsun, dünyanın sonu mu geldi? Bu aşağılanması için bir neden olamaz. BM üyeliğine henüz kabul edilmemişse bu “daha az devlet” olmasından değil, Kıbrıs Türküne ve genelde Türklere karşı olan ayırımcılıktan ve bazı büyük devletlerin çıkarlarından dolayıdır. Bu gerçek KKTC’yi daha az devlet yapmaz. Sadece o kulübe şimdilik üye olmadığımızı tescil eder. Bizim esas amacımız dışta dünya ile ekonomik entegrasyon ve içte her konuda çağdaş bir ivme yakalamak olmalı.

Bu başarılabilir dediğimde lütfen bana inanın. Şunun şurasında 300,000 kişiyiz ve 40 mil kuzeyimizde dünya ekonomik devlerinin arasına giren Anavatanımız vardır. Yani dışta gücümüzü Anavatan aracılığı ile ekonomik olarak dünyaya entegrasyon konusuna, içte de her gün anlamsız bir eylem değil gerçekten çağdaş yapılanmaya harcasak bakın görün KKTC nasıl bir ülke olur. Olamaz mı dediniz? Oluuur, gerçek gönül birliği ve iş yapabilecek başarıyı daha önce yakalamış kardolarla öyle güzel olur ki...