Cumhurbaşkanı ve ekibi akşam İstanbul’a, bu sabah ta New York’a uçtular. KKTC’den ayrılmazdan önce de Cumhuriyet Meclisini ve mecliste temsil edilen partileri zirve öncesi gelinen durum hakkında bilgilendirdiler. Kıbrıslı Türk ve Rum liderler Lefkoşa'da sürdürdükleri müzakerelerin ardından, 22-24 Ocak'ta New York şehri yakınlarındaki Long Island’da bulunan Grentree çiftliğinde, BM Genel Sekreteri Ban'ın da katılımı ile beşinci kez üçlü görüşme yapacak.


BM binasında resmi bir ortamda görüşmek yerine şehir dışındaki bir çiftlik evinde görüşmek de nereden çıktı derseniz anlatayım. Batıda ve özellikle de Amerika’da bu tip yerlere gidip kıravatları çıkarıp, dış etkenlerden de uzaklaşınca önemli görüşmelerin daha verimli olacağına inanılır. Orada şirketler bile arada sırada ‘retreat’ yani bir nevi inzivaya çekilme adı altında gezi düzenlerler ve personelini alıp böyle yerlere götürürler. Orada şirketteki herşeyin nasıl daha iyi olabileceği gibi konuları açıkça tartışmaya açarlar. Cumhurbaşkanı Eroğlu ve Hristofyas’ı da bu ortama çekmelerinin sebebi onları kendi dünyalarından soyutlayıp sadece masada olan konuya odaklanmalarını sağlamaktır. Ha bir de gerekirse bu ortamda baskı yapmak daha kolay olur tabi…

Neyse biz konumuza dönelim. İkinci Greentree zirvesinden ne bekleyebiliriz? Bunun yanıtını şu ana kadar gelişen olayları önümüze alıp bir analiz etmekten geçer.
Yola çıkılmadan verilen son basın açıklamalarına bir bakalım isterseniz.  Cumhurbaşkanı Eroğlu gerçekleşecek üçlü görüşmenin “son derece önemli olduğunu” işaret ederek, hedeflerinin Kıbrıs Türk halkının belirsizlik ortamından kurtarılması ve sonu açık müzakere süreçlerine mahkum edilmemesi olduğunu söyledi. Rum yönetimi sözcüsü Stefanos Stefanu ise Güney Kıbrıs’ta hakemliğin ve takvimlerin olmaması konusunda tam bir görüş birliği bulunduğunu açıkladı. Şimdi geriye kalan çok önemli ve çok detaylı konuları bir yana bırakın ve sadece bu iki açıklamaya bakın. Sizce Greentree’den bir anlaşma çıkabilir mi? Bir taraf “yeter artık bir son tarih bulalım ve bu işi bir şekilde sonlandıralım” diyor diğeri ise sonsuz bir süreçte devam etmek istiyor. Yani anlayacağınız bu konuda bile anlaşma yokken esas can alıcı konularda anlaşma olmasını beklemek yanlış olur bence.

Bir gerçek var ki Rumlar hiç bir zaman geri adım atmadılar. İki bölgeli, iki toplumlu, iki hamamlı söylemlerini bile dinlerken biliniz ki esas amaçları anlaşma sonrasında kurulacak devleti bizimle paylaşmak değildir. İlk günden itibaren Rum’ların amacı kendilerinin yöneteceği bir devlette bizlerin de eşit ortak olarak değil, bir azınlık olarak bulunmamız veya göç edip bu adadan gitmemizdir. Yani Girit örneğinde olduğu gibi.


Bence herhangi bir uzlaşıya varabilmek  için her iki tarafın da gerçek bir uzlaşıyı istemesi gerekir. Rum tarafına baktığımda böyle bir niyet göremiyorum. Bence  Greentree-2’de Rumlar geri adım atıp bir anlaşmaya yaklaşma olanağı vermeyecektir. Geçmişe baktığımızda bunun her zaman böyle olduğunu açıkça görüyoruz. O zaman ‘yakınlaşma’ olup olmayacağı tamamen Türk tarafının tutumuyla ilgilidir. Müzakere ekibimiz Rumların istedikleri noktaya geriler mi? Bu yönde atacakları her adım çok tehlikeli bir süreci de beraberinde getirecektir. Bunun bilinci içerisinde olduklarını umut ediyorum. Yoksa nasıl olsa Rumlar herşeyi reddediyor biz de anlaşma ister görünelim diyerek tavizler sunarsak ileride bu bomba elimizde patlayabilir.