Turizmle iç içe geçen senelerimin ardından, son dönemdelerde epeyce uzak kaldım. Uzak kalınca da birşeyleri daha iyi gözlemleyebildim.
Turizm, sahip olduğu milli park, doğal değerler ve kültürel alanlarıyla öne çıkmaktadır. Ancak bu alanların tanıtılması, korunması ve turizme katkısı konusunda öncü bir rol üstlenmekten çok uzak.
Asgari ücrete yapılan zamlar, insanların hayatlarına dokunmak yerine işlerini kaybetmelerine neden olmaya başladı. Küçük esnaf, artan giderlerin altından kalkamıyor. Ülke olarak hepimiz bu durumu gözlemleyebiliyoruz. Çok sevdiğim ve saygı duyduğum, çalışanlarının tüm haklarını eksiksiz veren bir işverenle sohbetimizde bana şunu söyledi: “Biz yüzde 100 zam yapalım, bir şeye yaramıyor ki. İki-üç ay sonra yine aynı düzene geri dönülüyor.” Bunu duymak gerçekten üzücü.
Peki, ülkemiz doğal değerlerine mi yoksa kültürel değerlerine mi öncelik vermelidir? Her ikisi de mantıklı görünse de benim yanıtım kültürel değerlerden yana. Neden mi? Doğal değerler bakımından diğer ülkelerle kıyaslandığında büyük farklılıklar olduğunu düşünmüyorum. Deniz, güneş, dağlar… Bunlar birçok ülkede mevcut. Ancak konu kültürel değerlere geldiğinde durum değişiyor. Benzer doğal güzelliklere sahip olmak, doğal değerlerimizin önemsiz olduğu anlamına gelmez elbette.
Ülkemiz ağırlıklı olarak Hristiyan kültürünün izlerini taşıyan bir yaşam tarzının temsilcileriyken, bizler karma bir yaşam tarzını temsil ediyoruz. Buna, bizim karma kültürümüz ile Hristiyan kültürüne sahip diğer ülkeler arasındaki farklılıkları da ekleyebiliriz. Deniz kaplumbağalarının turizme sağladığı katkılar ortadayken, kültürümüzde derin etkileri olan ve nesli ciddi tehdit altındaki bu canlılara yeterince sahip çıkılmaması büyük bir eksiklik. Ülkemizde özgün kültürel değerlerin tanıtım stratejilerinde neden yeterli yer bulamadığı üzerine düşünmemiz gerekiyor.
Ülkemize gelen turistlerin çoğu birçok antik kenti ve manastırı ziyaret ediyor. Ancak benim için önemli olan, kaç ziyaretçi geldiği değil; az sayıda turistle yüksek gelir elde edebilmek. İşte gerçek turizm anlayışı bu olmalıdır.
Turizm sektörü; sivil toplum temsilcileri, seyahat acenteleri ve konaklama tesisleriyle bir bütün olarak hareket etmeli, ülkemizin doğal ve kültürel değerlerini araştırmalı, değerlendirmeli ve sürdürülebilir turizm konusunda adımlar atmalıdır. Turizmin güçlenmesi, gelir ve kârlılık oranlarının yükselmesi kadar, değerlerimizin korunması ve geliştirilmesi açısından da kritik bir öneme sahiptir.