Okul, bir öğrencinin eğitilebileceği, hayata kazandırılabileceği, yeteneklerinin farkedilip yetenekleri doğrultusunda başarılı olabilmesinin sağlanabileceği en etkili yerdir. Okulun ders dışında insana kazandırabileceği sayısız güzellikler vardır; sorumluluk, arkadaşlık, saygı, sevgi ve genel kültür bunlardan sadece bazılarıdır. Orada sadece matematiği, fiziği ve kimyayı değil, aynı zamanda hayatı da öğreniriz.

Ülkemizdeki okullarda verilen eğitim kalitesine iki açıdan bakarak kısa bir kritik yapabiliriz; Birincisi öğrenci-öğretmen ilişkisi, ikincisi ise öğretmenlik yapan kişilerin ‘kutsal meslek’ sahibi oldukları bilincini taşıyıp taşımadıkları. Öğrenci-öğretmen ilişkisi, öğrencinin kişisel gelişimi, hayata kazandırılabilmesi, özgüveni ve başarılı olabilmesi adına önemlidir. Bu ilişkinin iyi olması öğretmenin elindedir. Lakin öğrenci ‘öğrenmekle’ görevli olduğu için kişisel eksikliklerinin ve ailesel sorunlarının öğretmenleri tarafından farkedilmesi ve bunların derslerine yansımaması için çaba gösterilmelidir. Bu, öğretmenin görevidir! Konuyu analiz etmemiz gereken ikinci açı zaten birinci açının tamamlayıcısı konumunda; ‘kutsal meslek’ sahibi olmanın bilincini taşıyıp taşımama durumu. Öğretmenlik büyük fedakarlıklar gerektiren bir meslektir. Öğretmenin öğrencisiyle olan ilişkisi çok önemlidir. Öğretmen, öğrencisi hakkındaki çoğu şeyi bilmeli, hayatı ve öğrenimiyle ilgili herhangi bir sorunu varsa bunu farkedip rehabilite edilmesiyle ilgili çalışmalar yapmalıdır. Yani ‘kutsal meslek’ sahibi olmanın bilincini taşımalı, buna göre hareket etmelidir.

Geçtiğimiz yıl Red Border şirketi ülkemizdeki lise öğrencilerinin ‘alkol’ ve ‘uyuşturucu’ kullanımına ilişkin bir araştırma yaptı. Araştırmanın sonuçlarına bakacak olursak, lise düzeyinde öğrenim gören gençlerin %75’i ‘yüksek oranda’ alkol tüketmekte, %6’sı ise uyuşturucu türevleri ile ilişkide bulunmaktadır. Yani 18 yaşını henüz doldurmamış, hala ailesine bağlı olan ve hayatı tam anlamıyla tanımayan kişilerin büyük bir kısmı ‘yüksek’ denilecek kadar çok oranda alkol tüketmekte ve bir kısmı da uyuşturucu türevleri ile yakın ilişkidedir. Bu sorunu yine iki farklı açıdan kritisize edebiliriz; birincisi öğrenci-öğretmen ilişkisi, ikincisi ise öğrenci-aile ilişkisi. Temel bazda düşünecek olursak öğrenci-aile ilişkisi bu konuda çok önemlidir. Lakin öğrencinin kötü alışkanlıklara sahip olmasını engellemekte ‘aile’ en etkin otoritedir. Takdir edilmelidir ki ‘eğitim’ önce evde başlar. Bu yüzden öğrencinin kötü alışkanlıklardan uzak tutulabilmesi için ailenin etkin otoritesi şarttır. Sorunu bir de öğrenci-öğretmen ilişkisi açısından ele alalım; burada öğretmenin temel görevi öğrencinin sorunlu hayatından sıyrılmasını ve hayata adapte olabilmesini sağlamaktır. Çünkü öğrencinin derslerine adapte olması ve sınıfında başarılı bir performans göstermesi gerekmektedir. Öğretmenin konu üzerinde yetersiz kaldığı durumlarda ise okullarda görev yapan psikolojik danışmanlar devreye girmelidir. Yani öğrencinin okul içerisinde rehabilite edilmesini sağlamak öğretmenin görevidir. Konunun sadece ‘alkol’ ve ‘uyuşturucu’ açısından irdelenmesi yetersiz. Bir de kişisel ve ailesel problemler vardır ki bunlar zamanla öğrencinin okul ortamından uzaklaşmasına neden olabilir. Yani ‘devamsızlık!’ Devamsızlığın cezasının okuldan uzaklaştırılmak olduğunu biliyoruz. Fakat yukarıda da belirttiğimiz gibi; öğrencinin sosyal, kişisel ve ailesel problemlerden dolayı adaptasyon sorunu yaşaması ve devamsızlık sorununun bulunması sadece ailenin değil öğretmenlerin de sorumluluğunda olması gereken durumlardır. Lakin öğrenciyi okuldan uzaklaştırmak yerine okula kazandırmak için çaba gösterilmelidir. “Şimdi bunlar ne alaka?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim; hemen cevap vereyim!

Geçtiğimiz günlerde Meryem Öksüzoğlu’nun idaresinde olan Lefkoşa Türk Lisesi’nden 25 öğrenci ‘devamsızlıktan’ dolayı ‘uzaklaştırma’ cezası aldı! Ama ‘devamsızlığın’ ne tür sebeplerden dolayı meydana geldiği pek de önemli değil. Eğitimcilerimiz okulları işyeri gibi idare etmekten vazgeçip öğrencileri okullarına kazandırmakla meşgul olmalıdırlar. İşe gitmeyen kovulur! Bahanesi olmaz çünkü çalışan genelde reşit ve hayatını kazanmakla mükelleftir. Fakat aynı durum öğrenci için geçerli olamaz. Devamsızlığı bulunan öğrencinin varsa ‘geçerli nedenleri’ kaale alınmalı, öğretmenleri ve okulda görev yapan psikolojik danışmanları tarafından okuluna ve eğitimine kazandırılmalıdır. Eğitim Bakanlığı ve Gençlik Dairesi’nin konu ile ilgili bir çalışma yapıp bu gidişatı adil bir şekilde şekillendireceğine inanıyoruz!

 

 

MESAJI OLAN ALSIN

Sn.Ersin TATAR; Türkiye’de işsizlik ve bütçe açığı ayni paralellikte azalmış da bizde sadece bütçe açığı azalmış görünüyor, işsizlikte ciddi sorunumuz devam ediyor. Demek ki; özel sektörün önünü açmanın yollarını ararken özel sektörden de adil vergi toplanması gerekiyor. Bir düşünün bakalım eksiğimiz başka nerde var, gerçi siz cenazede Mehmet Şimşek’le bayağı haşır neşir görüldünüz muhakkak bir tiyo da almışsınızdır ya...Bekleyip göreceğiz.

Sn.İrsen KÜÇÜK; Gerek Anıttepe’de gerekse Cumhuriyet Parkı'nda düzenli polis koruması ve çevre temizliğiyle ilgili önlemlerin alınması beklenir. Bu önlemler alınmazsa liderler yılda bir ziyaret edilecek, yılın geri kalan günlerinde ise çöplükten ve birilerinin gizli işlerinin yapıldığı yer olmaktan çıkmayacak haberiniz olsun. Top hükümette artık.

Sn.Ahmet ÇALUDA; Dün akşam gördüğün gibi örgütler hayli huzursuzdu. Özellikle Lefkeli'ler patlamaya hazır bomba gibi. Öyle anlaşılıyor ki, onları Mehmet Zafer de ikna edemez.

Sn.Meryem ÖKSÜZOĞLU; Amacınız öğrencileri okuldan atmak mı, yoksa onları ikna edip okula kazandırmak mı? Devamsızlığı olan öğrencileri aileleri ile birlikte ziyaret eden oldu mu? Mesela okulunuzun psikolojik danışmanları ne işe yarıyor? Özellikle kız çocuklarının çoğunlukta olduğu bilgimize geliyor; ne olur onları okuldan atmayın, kazandırmaya çalışın. Parçalanmış ailelerin çocukları psikolojik destek istiyorlar, ama okuldan atamak sizin için en kolayı!,

Sn.Sunat ATUN; Bizim açıkgöz kuruyemişciler yüzünden Türkiye Cumhuriyeti ile olan kıyı ticareti anlaşması her an tehlikeye girebilir. Katma değeri artırılmadan Türkiye’ye ihraç edilen kuruyemişler Türkiye’de sorun oluyor. Haksız rekabet bir yana işin içinde Ali Cengiz oyunu var bilginiz olsun.

Sn.Metin ATAMTÜRK; Cenazeyi çekmek için o kadar fedakarlık göstermişsin ki 'az daha düşecektim' demişsin. Tarihi olayı kaydetmek için biraz daha erken gitseydin daha iyi yer bulacaktın.

Sn.Caner ASPAVA; Bugünkü parkuru gördükten sonra sanırım sen de benim gibi hasta olacaksın! Bu dağları kim yarattı diye dua edeceksin. Dağa çıkan bir daha şehre inmek istemez haberin olsun.

Sn.Hasan GÜNGÖR; Tarihi cenaze töreninde aşırı kalabalığa rağmen Saray tam not almış. Gerek önlemler, gerekse protokolü eksiksiz ağırlamak bir tarafa birçok ince detay da iyi düşünülmüş diyorlar. Tebrikler.

Sn.Dr.Faiz SUCUOĞLU;UBP Lefkoşa ilçesi olarak bütün örgütleri iyi koordine edip cenaze törenine eksiksiz katılımın sağlandığı, Kurucu Cumhurbaşkanı'na son görevde duygusal anların yaşandığı ve birçok partilinin gözyaşlarını tutamadığı söyleniyor.

Sn.Kemal DÜRÜST; Cumhuriyet Parkı çevresindeki sakinler gerek size, gerekse Ersan Saner’e bağlı Çevre Dairesi'ne defalarca parkın ışıklandırılması, koruma altına alınması ve düzenli bakımı için birkaç kez söz almalarına rağmen hiçbir önlem alınmadığını söylediler. Kurucu Cumhurbaşkanı vesile olmuş 5 yılda yapılmayanlar 2 günde yapılmış diyorlar. Bölge sakinleri ille de bir şey mi olması gerekir diye size atıfta bulundular haberiniz olsun.

Sn.Ersan SANER; Sana da Cumhuriyet Parkı'yla ilgili eleştiri var. Pek bir önlem bakanlığınız döneminde almadığınız bir tarafa şimdi de Anıt Mezar için demeç verdiğinizi görünce bölge halkı keşke ....... diyor. Gerisini sen anladın.

Sn.Asım VEHBİ; Çevre Bakanlığı yaptığın dönemde Cumhuriyet Parkı'nı oraya aldırmakla en iyisini yapmışsın diyorlar. Ne de olsa senin evinin dibi ama sen de gerekli önlemleri yeteri kadar alamadığından eleştiriliyorsun. Malum gündem Cumhuriyet Parkı...

Sn.Ahmet BENLİ; Size bağlı olmamasına rağmen Cemal Başkan'la gece gündüz ekipleri seferber ettiğiniz ve Cumhuriyet Parkı'nı 2 günde Cemal Başkan'la adam ettiğiniz söyleniyor. Bundan sonrası için bakanlık yeterli önlemi alması bekleniyor da almazsa siz Cemal Başkan'la parka talip olun o zaman belki Belediyeler bu sorumluluğu alırsa daha düzene girer. Bekleyip görelim.

Sn.Hüseyin DANİŞ; Kıbrıs konusunun çözümü bizim elimizde değil, dış güçlerin isteğine bağlı.Hala anlayamadın galiba. İstemekle olsaydı bu iş çoktan çözülürdü arkadaş. Bizden hatırlatması.

Sn.Mustafa HACIALİ; Rahatsızlığına rağmen Kurucu Cumhurbaşkanı'na sön görevinizi en iyi şekilde yerine getirdiğiniz ve tüm çalışanları seferber ettiğiniz söyleniyor. Kıbrıslı birçok iş adamı gibi size de bizden bravo.

Sn.Osman GÜVENİR;Tüm kanalların Kurucu Cumhurbaşkanı'yla ilgili program davetlerine elinizden geldiğince katılmanız bir tarafa Kanal T’de okuduğunuz şiir birçok kesimi oldukça duygulandırmış. Üstelik 5-6 saatlik yayında oldukça duygusal anlar yaşadığınız ve kendinizi zor tuttuğunuz söyleniyor.

Sn.Taner ETKİN; Kurucu Cumhurbaşkanı’nın yıllarca müsteşarlığını yapmış biri olarak siz de yayınlarda kendinizi ağlamamak için zor tuttuğunuz ve zaman zaman konuşmakta zorlandığınız söyleniyor. Görevlerin en zoru da bir liderin arkasından onu anlatmak zaten.