Resimlere bakıyorum. Atina’da alışılageldik şiddet dolu gösterilerdir diyorum ama ne yazık ki Lefkoşa Türk Belediyesi’nin grevdeki çalışanlarının yaptığı gösterinin aldığı halmiş. Aman Tanrım, ne olmuş benim güzel ülkeme?

Artık Ne olursa olsun KKTC’de daha sakin günler geri getirilmeli. “Getirilmeli” dedim çünkü hayatta hiç bir şey öyle “armut piş ağzıma düş” şeklinde gelişmez. Herşeyin olabilmesi için emek ve özveri gerekir. Grevlerin durmasını ve görevini yapmaya çalışan güvenlik mensuplarının da ölçülü davranmasını iştiyorsak bu konuda her kesime görev düşmektedir. KKTC Hükümeti de, Lefkoşa Belediye Başkanı Cemal Bulutoğlu da, Belediye Emekçileri Sendikası da, Polis ve hatta halkımız da sorunlardan ders çıkarmalı ve bir an önce sadece bu defalık değil, bugünkü kaosa yol açan sorunları kökten çözmelidir. Bu da kolay olacak demek değildir ancak KKTC’nin genelinin de artık kaosa doğru sürüklenmesine izin verilemez. Seçime girip “ben yapabilirim” deyip Cumhurbaşkanlığına, Cumhuriyet Meclisine, Belediye Başkanlığına veya sendika yönetimine seçildiniz. O zaman görevinizi de tam yapmanız gerekmektedir. Yok yapamayacaksanız o zaman çekilmeniz gerekmektedir.

Her halk hakettiği yönetime kavuşur derler. Bu sözle hemfikir olmamak elde değil. Gayet açık bir şekilde dünyanın neresinde olursanız olun, şu anki yönetiliş beğenilmiyorsa güç her zaman halkın elindedir diyor. Sorun genelde şu ki bazı halklar bunun farkında olmadıkları için kötü yönetilmenin kaderleri olduğuna inanırlar ve bir türlü kabuklarını kıramazlar. Ya da sistemi ülkenin değil kendi çıkarları için kullanmayı yaşam biçimi edinen kesimler halkın böyle düşünmesini ve bir şekilde hiç uyanmamasını sağlar.

Zaman artık sadece bir kesimin çıkarlarını gözetme zamanı değildir. Bu Hükümet ve muhalefet için geçerli olduğu kadar sendikalar ve genel halk için de geçerlidir. KKTC’de huzur ve istikrar istiyorsak bu amaç için özveriyle çalışmaktan başka yol yoktur ve olamaz. İnsanlarımız maaşsız kalmamalı, devletimiz de kaldıramayacağı yükten bir şekilde kurtarılmalı.

Ancak devamlı geçmişi suçlayarak bunu başaramayız. Liderlik koltuklarında oturanlar birleştirici olmalı ama geriye kalanlar da artık ülkenin çıkarını kendi kişisel çıkarlardan önde görmeye başlamalıdır. Zaten ülke genelinde olacak iyi gelişmeler her zaman kişi bazında da güzelliklere kapı açacaktır.

Kısaca eğlenceden eğlenceye koştuğumuz tatil bitmiş eve dönüp her tarafa bir çeki düzen vermek zamanı gelmiştir. Daha önce de yazıp vurguladığım gibi ben Kıbrıs Türk halkının içteki sorunlarımızı aşacak kadroları çıkaracak kapasiteye sahip olduğuna gönülden inanıyorum. Her sorunda da Kıbrıs sorunundaki “çözümsüzlüğü” veya Anayasayı suçlamayı ve Anayasa’nın değiştiği takdirde herşeyin güllük gülistanlık olacağını söyleyenlere de katılmıyorum.

Seçim sisteminde değişikliğe gideceksek gelin tartışalım, ülke bünyemize uygun değişiklikler yapalım. Örneğin milletvekillerinin ülke genelinden seçilmesi bence en nitelikli insanların Cumhuriyet Meclisine girmesini sağlayacaktır.

Başkanlık sistemine geçelim diyorsanız gelin onu da tartışalım. ABD’de olan sistemin (Yönetim-Yasama-Yargı’da kesin ayırım ve güç dengeleri ile kişisel özgürlüklerin önceliği üzerine kurulmuştur) neden tıkır tıkır işlediğini inceleyelim ve uygulayacaksak ancak böyle bir sistemin işlevsel artısı olabileceğini hep beraber görelim. Başkanlık sistemi ile başlayıp diktatörlüğe giden yolun da ABD’deki sistemle nasıl engellendiğini detaylayalım.

Bunlar mutlaka tartışılması gereken konular ancak değişmeyen çok önemli bir unsur vardır ki o da “halk”tır. Sistemleri istediğiniz kadar kurun veya değiştirin. O sistemi işlevsel kılan halktır ve halkın sistemin adaletine olan inancıdır. Halk yine seçtikten sonra kabul etmeyeceği kadrolara oy verirse o zaman yine çekecektir. Bunun içindir ki devamlı halkımızın da inancının geri getirilmesini ve umut olduğu gerçeğinin devamli vurgulanmasından yanayım. Umudun olmadığı yerde ne vizyon olur ne de geleceğe dönük planlama...

Kıbrıs Türk halkı olarak artık uyanıp ayağa kalkma zamanıdır!